• gazete manşetlerindeki kod adı, "stones partisindeki çıplak kız"dı. ona "groupie" demeye dili varmazdı insanın. gizemliydi, masumdu, daha yirmisinde bile değildi. renoir tuallerinden fırlamış gibiydi. kendini ateşin içine attı. adı çıktı.

    marianne faithfull… avusturyalı bir baronesin kızı. neredeyse altmış yılın en güvenilir tarih yazıcısı. billie holiday ya da edith piaf seviyesinden bir trajik kahraman. bir çehov yorumcusu; mesela "martı"nın nina’sı. brian jones, keith richards ve elbette ki mick jagger'ı sürükleyen ve onlarla beraber sürüklenen bir efsane. onlardan daha fazla yuvarlanan bir taş. bob dylan'ın "like a rolling stone"undaki gibi: "dikkat et bebek derlerdi sana, dibi boylarsın bu gidişle / sanıyordun ki dalga geçiyorlar..."

    nadiren eli kaleme gitti marianne faithfull'un. ama yazdı mı da tam yazdı (bkz: sister morphine). 70’lerin sonunda "broken english" albümünde boğuk sesiyle eroinli yıllarını ortaya döktü (derek jarman, aynı isimli şarkıyı kamerasıyla tespit etti). balad okudu, punk okudu. allen ginsberg'le, william burroughs'la dostluk kurdu. leonard cohen'den u2'ya kadar herkes onun için bir şeyler yazdı. leadbelly, tom waits, kurt weill, donovan, dylan, patti smith şarkılarını yorumladı.

    john lennon'ın ağzından işçi sınıfını (working class hero), van morrison'ın ağzından belfast'ı (madame george) anlattı. eğer bir şarkı okuyorsa, o şarkı artık onundu.

    bütün şarkılarında hayatından bir şeyler vardı... "she"de bir parça ingrid bergman, bir parça marlene dietrich ve bir parça da greta garbo var... çok çok güzel, ama ne istediğini söyleyemeyen bir kadını tasvir etmeye çalıştı. bir anlamda kendini de öyle görüyordu.

    avrupa ülkelerinde her zaman kült bir şarkıcı olarak kaldı. kendini ele verdi, kendini anlattı, kendini yıprattı. müstehcen bir saltanat sürdü. yaşlandı. şimdi 77 yaşında. ama sanki bir başkasının yıllarıyla yaşlandı. ya da o yirmi yaşındaki kız kayıplara karıştı, yerine bir başkası geldi. bir tek, "as tears go by"daki gözyaşları sabit kaldı.
  • fazla sigaradan sesi cırtlamış bir fahişe yırtıklığında ;
    ballı ıhlamurla beslenen , hasta bir kız çocuğu kırılganlığında bir ses ve yoruma sahip kadın
  • bu kadın sarhoşken dinlensin..
    bir apartmanın 6. katından caddeye bakan ve ilk ulaşılan penceriyi açıp yarı sallanır halde, ayakların çıplak, göğüs kafesin dar, soğuğu seyretmek de dahil olsun ve o an da mümkünse birbirine sarılan hiç kimse olmasın.
    ve siz tüm bunları yaparken cennet kapanır ve dışarda kalırsınız umarım.
  • marianne faithfull : görsel

    foto: david redfern, 1965
  • godard'ın 1966'da çektiği absürd suç filmi made in usa'de kısa bir rolde kendisini oynayan muhteşem yaratık.

    barda, baudrillard'ın ilgileneceği türden sorunlar üstüne ayaküstü çene çalan garson, bir müşteri ve daimi godard dişisi anna karina bir aralık marianne faithfull'ün güzel sesiyle mola verirler. biz de kafamıza gene dünyanın binbir türlü meselesini sokuşturma gayreti içindeki bir anarşistin, sözüm ona godard'ın salvolarından bir süreliğine uzaklaşıp kendimizi buğulu sesin ahengine, faithfull'ün güzelliğine kaptırırız. godard'ın kamerası onu tıpkı karina'yı incelediği gibi plonje çekimlerle kayda geçirir. uzamın içinde bir şarkıcı şarkı söylememekte, adeta kendine has aurasıyla varolmaya çalışmaktadır.

    bu karmaşık mizansen barda tartışılan büyük meselelelere de uyum gösterir: gördüklerimizin ne kadarı hakikidir ve dünyanın içindeki göstergelere bakarak hakiki olana ne kadar nüfuz edebiliriz? baktığımız kişi ya da nesne daha biz bakarken değişmeye, başka bir şey olmaya başlamayacak mıdır? hakikat nerededir?

    godard, marianne faithfull'ün portesinden hareketle hep yaptığı gibi hakikati sorgular, sanat yapıtının gerçeklik gücünü gözden geçirir, dünyaya kendi özgün penceresinden bakar.

    ilave: faithfull'ün filmden bir görüntüsü:
    görsel
  • 70 yaşına merdiven dayamış rock n' roll tanrıçasıyla ergen bir metalciyken metallica'nın the memory remains şarkısı sayesinde tanıştım. kendisi 1960'larda rolling stones'un vokalisti mick jagger'in küçük ve dünyalar güzeli sevgilisi olarak müzik piyasasına girdi. sesi ve güzelliği ile dikkat çeken faithfull o dönem bazı rolling stones şarkılarına da ilham veren kadın olmuştu. fakat the who ile beraber o dönem dünyanın en arıza grubuyla takılmak kendisine çok pahalıya mal olacak ve jagger'dan ayrıldıktan sonra başarısız bir intihar deneyimi ile beraber 1970'leri tamamen sokaklarda eroinman bir evsiz olarak geçirecekti. müzikten ve hayattan bu uzun süreli kopuş sonrası toparlanan m. faithfull herkesin kendisinden umudu kestiği bir dönemde 1979 yılında kariyerini yeniden parlatmayı başardı ve broken english gibi başyapıt bir albümle tekrar müzik piyasasına dönüş yaptı. ama albümü dinleyen ve kendisini hatırlayan hayranları için büyük bir fark vardı; sesi! uzun bir süre alkol ve uyuşturucu yüzünden ses rengi değişmiş ve farklı bir karaktere bürünmüştü. fakat bu farklı ses rengi onu çok farklı bir çizgide yol almasına ön ayak oldu. kendisini canlı izlediğim için çok şanslı hissediyorum.
  • the rolling stones ile saplantılı bir ilişkisi olan, paçasını zor kurtardığı mick jagger'a, sympathy for the devil'ı yazdıran, zamanın avant - garde filmlerinde boy gösteren, modellik yapan, eroinden sokaklarda sürünürken yine çıkışı müzikte bulan, broken english adlı efsane albüme imza atan, sinema tarihinde ilk kez fuck kelimesini kullanan, easy come easy go ile bir kez daha gönülleri fetheden, mars bar efsanesi hala unutulmayan, leopold von sacher masoch'un yedi göbekten akrabası, tüm zamanların en güzel groupiesi.

    sesine aşık olduğum kadın

    bu gri cuma gününe dahil olamadıysam sen suçlusun marianne...
  • covid-19 ve zatürre sebebiyle hastaneye yatmış. bir süredir sosyal izolasyon uygulasa da bakıcılarından birinden bulaştığı düşünülüyor. eski eşi john dunbar'ın dediğine göre konuşmakta zorlanıyor ve ziyaretçi almıyormuş. diğer yandan durumu stabil ve tedaviye yanıt veriyormuş.
  • büyük bir hayranı olduğu bob dylan'dan şöyle bahseder (bkz: #13002620).
hesabın var mı? giriş yap