• marcel khalife- tefl we tayyara..

    ken fii marra tiflıl zğir.......................bir keresinde bir çocuk vardı,
    ğem yilğeb bil hara...........................mahallede oynuyordu
    ğem biy fetteş ğel hıytan..................ipleri arıyordu,
    tey tayyer tiyyara...........................uçurtma uçurmak için

    vittallağ bil cev, ü-el...........................göğe bakıp mırıldandı,
    midre şo byilmağ.............................bu parlayan şey nedir
    şufu şufu tıyyara.............................bakın, bakın bir uçurtma
    jeye leğinde tıyyara........................uçurtma bana doğru geliyor

    hey tiyyara kbiyri,...........................bu uçurtma çok büyük
    me badda hğiytan...........................iplere de ihtiyacı yok
    ü cvenihha ikbar,............................kanatları çok büyük
    min beytil jiran..............................komşunun evinden bile.

    ferfeh elbö üv taar,.................... ...kalbi çırpınıp durdu
    ğe cveneh tayyara.........................uçağın kanadına doğru
    vil sama kullö asrar,.......................gök, sırlarla dolu
    fetehlo asrar.................................çocuğa sırlarını açtı.

    va-afff bil saha, ................................sahada durdu
    yinedeh riefato...............................arkadaşlarını çağırmak için
    w ken hedir tiyyara,.......................uçağın gürültüsü
    akva min qullu asvat......................bütün seslerden güçlüydü

    cammağu luv led,.........................çocuklar toplandı
    ü fetu billeğib..................................oyuna koyuldular
    ü hezzet liebled,..............................ülke sarsıldı
    saret kizbe..................................yalan oldu

    hedir thevvel dihhen ikbir.............gürültü büyük bir dumana dönüştü
    midrri şü saa-ar,..............................bir şeyler oldu
    iltiyyara hamle, risas uv aşğel.........uçak, kurşun ve ateş taşıyor
    şağlet ard, ü hedemit dar..................yeri yaktı , evleri yıktı

    saret lih dud, hdudiel veladeniye.....sınırlar, çocuk sınırları oldu
    berd virğub, tislef ğel dine...............soğuk ve korku, dünyaya ulaştı
    saret lieğbe, saret miğ kissa............oyun, bu hikayenin bir parçası
    saruv livled şefie minhel kissa..........çocuklar, bu hikayenin bir parçası oldu

    vil issa mektubu ğel stayhet dayğa................bu hikaye köyün her yerinde yazılı
    vil dayğa heyyubie limğet mitlil şemğa............bu köy, mum gibi yandı
    şemğa biddave, vi sarha bideve....................mum ışık verir, çığlık..

    - sanatçı, şarkıya başlarken bu şarkıya eşlik edin ama alkışlamayın diye rica bulunuyor.
    ne zaman ki çocuk ölümlerine alkışlarla sevinilmez, belki o zaman güzel günler uçurtmalarla birlikte çocukları bekler..
  • savaş ortasında çocuk olmak; bombaların nereye düşeceğine aldırmadan sokağa çıkıp oyun oynama isteğidir.

    savaş ortasında kalmış bir çocuktu o da.. her çocuk gibi sokağa çıkıp oyun oynamak istedi arkadaşlarıyla. kimbilir
    belki de herşeyi bir oyun sanıyordu...silahlar, bombalar hep oyuncaktı o' nun için..kimbilir belki de dünyada herşeyin farkında
    olan sadece o küçücük kalpti, diğerleri kalpsiz..
    öyle ya kim ne yapabilirdi savaş ortasında ki bir çocuğa ?.. kör edilebilirdi, beraber büyüyüp hayallerini paylaşacağı arkadaşları öldürülebilirdi...

    savaş ortasında çocuk olmak herşeyini kaybetmekti aslında.. yaşadığın şehri, oyunlarını, hayallerini...

    savaş ortasında çocuk olmak yürek isterdi...
  • kimseler bilmez.

    ilkokulun eprimiş; kötü kokan, bok kokan, çiş kokan masalarında
    korkunun yüzleştiği çocuklarca
    faşist yönetimlerin iktidarında
    dayak yemekte süt kokan eller

    parmak uçlarına uzanan cetvel t'leri
    geçmişin günahkar atlarında
    akıtmalı, hilal şeklinde acının
    bilinen tüm izleri

    gün..
    geçtikçe evrildiği mayınların arasında
    korunmasız bir üçüncü dünya ülkesi
    iç denizinde korsanların çılgın kitapları
    iç denizinde korsanların nutukları

    korunmasız bir öykü gibi
    `savaş ortasında
    çocuk olmak`
    savaş ortasında
    şeker yiyememek...
  • (bkz: lakposhtha ham parvaz mikonand)
    kaplumbagalar da ucar filminde de acikca gordugumuz, cocuk olmanin safligi ve ozgurlugu ile savas ortaminin kirliligi ve tutsakligi hallerinin dogal uyusmazligini yaratan durum. cocuklar ac kaldiklari icin para kazanmaya calisacak, mayinlarla tanis olduklari icin olume yakin duracak, sicak ulkelerin emniyetli koltuklarinda tahmin edildiginden daha az aglayacak ve guleceklerdir.
    cocuklari mimiklerinden mahrum birakan bir seydir savas.
    dilenci cocuklari gibidir, istemek ve elde edememek onlara yabanci gelmez.
  • elleri kolları bağlı uçan mermileri, yağan bombaları izlemek. yan komşunun kolları ve bacaklarını başka yerlerde görmek bakkal amcanın salça kutularını, üst kattaki ninenin el işi perdelirini sokağın ortasında yanmış bir şekilde görmek. sersemleşmişlikten ağlayamamak. birkaç gün önce annenin koynunda masal dinlemek, savaşta ölenlerin cennette nerede olduğuna dair. annenin cennete gitmiş olduğuna kanaat getirmek, görünce önünde cansız bir şekilde. bilmemek babanın henüz gidip gitmediğini. sarılıp oyuncak ayına hıçkırarak ağlayamamak.

    çocuk olmak savaşta, bir köşede birçare, ne olduğunu anlayamamak.
  • hakkında yapılan romantizm kadar türkiye topraklarındaki çok azı olsa da, kimi canlı tanıklıkları merak edenler için:

    (bkz: ohal de çocuk olmak)
  • aslında "savaş olmayan" bir yerdeki bir arkadaşın ağzından gerçek bir olay üzerine:

    kimi zaman adı konmaz yaşananın, savaş denmez olan bitene.
    hayat buralarda öylecene akarken, bir yerlerde birileri "hiç" için ölürler.
    kimileri sakat kalırlar, ya da en iyi ihtimalle ömürlerinin en korkulu günlerini, dakikalarını yaşarlar.
    silah atışlarını duyduklarında civarda bir düğün olmasını umarlar.
    ve bir gün nereden buldularsa, nereden estiyse orada oynamak boş bir arsanın köşesinde oynamaya başlarlar oyuncaklarının ne olduğunu bilmeden.
    ani bir patlama duyulur.
    çevreden koşarlar.
    kan revan içinde küçücük bedenlerle karşılaşırlar.
    o ülkede savaş da yoktur aslında, adı konmamıştır savaş diye, oysa her gün ölür insanlar...
    küçük bedenler ağlar, yaralı bedenleri taşıyanlar da kan ağlar...
    ufacık bir çocuğun dokunduğu son oyuncağın bir mayın olması affedilebilir mi?
    bir daha misket oynayamaması, kalem tutamaması, resim yapamaması, büyüyüp aşık olduğu vakit sevdiğinin yüzünü ellerine alamaması affedilebilir mi?
    adı konmuş konmamış tüm savaşlara lanet olsun, sebebine ne isim veriliyorsa verilsin.
  • ilk anda genellikle içinde çocukların olduğu savaş filmlerini aklımıza getiren durum. şanslı mıyız böyle olduğu için, saf mıyız yoksa bilemiyorum. türkiye'nin batısında, avrupa'ya dönük yüzünde yaşayıp savaşı ancak televizyonlardan izlediğimiz için ne mutlu diye düşündürür bu çocuklar. o savaşların kalbine giden gencecik sevdiklerimizin uluslararası bir silah pazarı uğruna can verdiklerinde aileleri kadar gururlu olmadıklarını çok az kişi kabul edebilir. ayıp değil, savaşta ölmek, kahraman olmak hayata değişilecek denli gurur verici bir şey olamaz. savaşta çocuk olmayı en iyi onlar bilir, yada sevgilisinin askerliği yaklaşıyor diye yüreği titreyen kızlar.. hepsi çocuktur aslında hem de savaşın tam ortasında. filmler geliyor aklımıza ilk önce.. empire of the sun'da savaşın yaşlandırdığı çocuk eski haline, kendi çocukluğuna kalp masajı yaparken ağlıyorum ve spielberg'in kendi kanından olanların acılarına merhem olmaya çalıştığı güzel filmindeki unutulmaz kırmızı mantolu kızı cebine koyup bu kez de lübnan'lı çocukların yaralarına ilaç olmasını diliyorum. savaş ortasındaki tüm çocuklar adına..
  • varsa ananın varsa babanın gözlerinin içini görmeye çalışmaktır.
    onların gözünde gördüklerine göre ölürsün çok kere...
  • çocuğun konumuna göre bahsetmek farklı şekilde değerlendirilir.
    şınak'taysa behsedersen vatan haini olursun, halep'teyse bahsedersen vatan kahramanı olursun, çocuğun yaşamı kadar olmasa da öyle bok bir konudur bu da.
hesabın var mı? giriş yap