• savaş ortasında çocuk olmak; bombaların nereye düşeceğine aldırmadan sokağa çıkıp oyun oynama isteğidir.

    savaş ortasında kalmış bir çocuktu o da.. her çocuk gibi sokağa çıkıp oyun oynamak istedi arkadaşlarıyla. kimbilir
    belki de herşeyi bir oyun sanıyordu...silahlar, bombalar hep oyuncaktı o' nun için..kimbilir belki de dünyada herşeyin farkında
    olan sadece o küçücük kalpti, diğerleri kalpsiz..
    öyle ya kim ne yapabilirdi savaş ortasında ki bir çocuğa ?.. kör edilebilirdi, beraber büyüyüp hayallerini paylaşacağı arkadaşları öldürülebilirdi...

    savaş ortasında çocuk olmak herşeyini kaybetmekti aslında.. yaşadığın şehri, oyunlarını, hayallerini...

    savaş ortasında çocuk olmak yürek isterdi...
  • aslında "savaş olmayan" bir yerdeki bir arkadaşın ağzından gerçek bir olay üzerine:

    kimi zaman adı konmaz yaşananın, savaş denmez olan bitene.
    hayat buralarda öylecene akarken, bir yerlerde birileri "hiç" için ölürler.
    kimileri sakat kalırlar, ya da en iyi ihtimalle ömürlerinin en korkulu günlerini, dakikalarını yaşarlar.
    silah atışlarını duyduklarında civarda bir düğün olmasını umarlar.
    ve bir gün nereden buldularsa, nereden estiyse orada oynamak boş bir arsanın köşesinde oynamaya başlarlar oyuncaklarının ne olduğunu bilmeden.
    ani bir patlama duyulur.
    çevreden koşarlar.
    kan revan içinde küçücük bedenlerle karşılaşırlar.
    o ülkede savaş da yoktur aslında, adı konmamıştır savaş diye, oysa her gün ölür insanlar...
    küçük bedenler ağlar, yaralı bedenleri taşıyanlar da kan ağlar...
    ufacık bir çocuğun dokunduğu son oyuncağın bir mayın olması affedilebilir mi?
    bir daha misket oynayamaması, kalem tutamaması, resim yapamaması, büyüyüp aşık olduğu vakit sevdiğinin yüzünü ellerine alamaması affedilebilir mi?
    adı konmuş konmamış tüm savaşlara lanet olsun, sebebine ne isim veriliyorsa verilsin.
  • savaş: yıkım/yokluk/yarınsızlık/plansızlık/kimliksizlik/bir hiçsiniz demenin en amiyane yolu
    çocuk: bebelik ile yetişkinlik arasındaki kocaaaman yolun yolcusu, daha ne hanlar, ne zamanlar görecek, "daha bu ne ki?" cümlesinin baş muhattabı, ön hayat, staja durmak bir nevi... "ne deniz olabildin/ ne nehir kalabildin" dizelerini geçiyoruz, suyu tanıma derdinde henüz!

    hangi coğrafyada ve her ne biçimde olursa olsun şiddete maruz bırakılmış bir çocuk "en büyük özürü" hakeden çocuktur.
  • aslında bir açıdan bakıldığında çocuk olamamaktır...
  • ölen cocukların nereye gittigini merak etmektir belki de...
  • (bkz: enemy at the gates) filmindeki erkek çocuğu...
  • ilk anda genellikle içinde çocukların olduğu savaş filmlerini aklımıza getiren durum. şanslı mıyız böyle olduğu için, saf mıyız yoksa bilemiyorum. türkiye'nin batısında, avrupa'ya dönük yüzünde yaşayıp savaşı ancak televizyonlardan izlediğimiz için ne mutlu diye düşündürür bu çocuklar. o savaşların kalbine giden gencecik sevdiklerimizin uluslararası bir silah pazarı uğruna can verdiklerinde aileleri kadar gururlu olmadıklarını çok az kişi kabul edebilir. ayıp değil, savaşta ölmek, kahraman olmak hayata değişilecek denli gurur verici bir şey olamaz. savaşta çocuk olmayı en iyi onlar bilir, yada sevgilisinin askerliği yaklaşıyor diye yüreği titreyen kızlar.. hepsi çocuktur aslında hem de savaşın tam ortasında. filmler geliyor aklımıza ilk önce.. empire of the sun'da savaşın yaşlandırdığı çocuk eski haline, kendi çocukluğuna kalp masajı yaparken ağlıyorum ve spielberg'in kendi kanından olanların acılarına merhem olmaya çalıştığı güzel filmindeki unutulmaz kırmızı mantolu kızı cebine koyup bu kez de lübnan'lı çocukların yaralarına ilaç olmasını diliyorum. savaş ortasındaki tüm çocuklar adına..
  • hepimizin ailelerinde, şu anda hayatta olmasalarda, birilerinin mutlaka yaşadığı durum. hepimizin bir kırmızı ceketli büyük annesi vardır mutlaka, yeter ki unutmayalım.
hesabın var mı? giriş yap