time
aynı isimdeki diğer başlıklar:
- time (pink floyd şarkısı)
- time (dergi)
- time (hans zimmer parçası)
- time (pentragram şarkısı)
- time (tom waits şarkısı)
- time (film)
- time (alan parsons project şarkısı)
- time (izabo şarkısı)
- time (sözlük yazarı)
- time (cat stevens şarkısı)
- time (joe satriani parçası)
- time (msg şarkısı)
- time (david bowie şarkısı)
- time (red hot chili peppers şarkısı)
- time (culture club şarkısı)
- time (mercyful fate albümü)
- time (mercyful fate şarkısı)
-
assange'ı yılın adamı seçmeyi götü yemeyen dergi.
-
tired of lying in the sunshine staying home to watch the rain
you are young and life is long and there is time to kill today
and then one day you find ten years have got behind you
no one told you when to run, you missed the starting gun
yaşantımı tarif eden bu sözlere bir kez daha hayran mı kalsam? yoksa tüm farkındalığıma rağmen hala birilerinin koşma vaktimin geldiğini söylemesini bekleyen içler acısı halime okkalı bir küfür mü savursam?
gecenin bir yarısı insanı yüzündeki acı gülümsemesiyle başbaşa bırakan şarkı. -
başrollerinde sean bean ve stephen graham'ın yer aldığı, bbc'nin 3 bölümlük mini dizisi. ingilizlerin komedileri, kara mizahları ve polisiyeleri imza niteliği taşır ama dram konusunda da ne kadar başarılı oldukları bu mini diziden anlaşılabilir. çok başarılı bir iş olmuş.
bir kaza sonucu cezaevine giren bir öğretmen (sean bean) ile cezaevinde gardiyan olarak görev yapan eric (stephen graham) üzerinden insani duygularımız ve hayata dair olgulara bakış açımız sorgulanıyor. seçimler, ikilemler, acılar, pişmanlıklar, üzüntüler, sevinçler ve öfke. 3 bölüme yedirebilecekleri her şeyi yedirmeyi başarmışlar. merkezde iki soru var: her kötülük yapan kötü müdür? kötü bir şey yapmak dürüst ve adil olmaya engel midir?
yazmadan önce kafamda bir taslak çıkarmadım ama muhtemelen spoiler olacaktır.
mark'ın öğretmen olması diziyle aramızdaki empati köprüsü. mark sıradan biri. suç işlemiş ama suçlu biri değil. cezaevine girdiğindeki şaşkanlığı ve çaresizliği direkt yakalıyor bizi. eric ise asık suratlı sert bir gardiyan ama anlıyoruz ki son derece dürüst ve adil biri. bu da onunla aramızdaki istemsizce oluşacak sempatinin kaynağı. görünürdeki mahkum-gardiyan rollerinin aynı zamanda iyi bir metafora dönüşmesine tanıklık ediyoruz.
mark işlediği suçun vicdan yükünü sırtında taşıyor. bahanelere sığınmıyor. sonuçta tamamen kendi sorumsuzluğundan dolayı birini öldürmüş. zaten sığınacak bir bahane yok. ama yaptıklarıyla yüzleşmeye çabalıyor ve pişmanlığını bir an olsun bastırmaya ve gizlemeye uğraşmıyor. bunu bir dönüm noktası olarak kabul edip yaşımını ona göre dizayn etme çabası içinde kendine göre tutarlı olarak yaşıyor. sadece kendisinden sorumlu olduğu için de bu tutarlılığı her şeyi göze alarak sürdürebiliyor.
eric'in durumunu farklılaştıran tek şey sadece kendisinden sorumlu olmaması. o da suç işliyor, pişmanlık duyuyor, vicdan azabı çekiyor ama mark'tan farklı olarak kendisinden değil oğlundan da sorumlu. bir açıdan mark'ın göze aldıklarından daha fazlasını göze alıyor. 22 yıldır onurlu ve dürüst bir şekilde sürdürdüğü görevi dahil olmak üzere bütün hayatını riske ederek şantajlara boyun eğiyor ve suç işliyor.
mark'ın konferansta, eric'in de mahkemede yaptıkları konuşmalar da bunu gösteriyor zaten. mark "mazeret olmadığında suçluluk hissi daha ezici ve yıkıcı bir hâle geliyor" diyor. her açıdan en acısı da bu. eric ise "oğlumu korumak için 22 yıllık tertemiz sicilimi riske attım, yine onu korumak için fazladan birkaç yıl yatarım" diyor. mazereti var. hem de çok geçerli bir mazeret. zira ön planda olan kendisi değil. kendini koruma çabasının yakınında bile değil. sonuçta bencillikten ne kadar uzaklaşırsak mazeretlerimiz o kadar kabul görüyor.
mahkum-gardiyan rollerini bunların üzerinden okumak da mümkün. mark'ın işlediği suç daha büyük. cezaevinden çıkmış olması özgür kaldığı anlamına gelmiyor. hatta kurbanın yakınları tarafından affedilse de affedilmese de yaşadığı suçluluğu muhtemelen bir ömür içinde taşıyacak. eric ise cezaevindeyken bile oğlunu korumuş olmanın vicdan rahatlığı sayesinde kendi içinde hiçbir zaman hapsolmayacak, başkaları tarafından affedilmeye mahkum olmayacak. -
hani vardır ya elinde kolye ile 'şimdi sakinleş ve buna odaklan' diye karşısındaki şahsı hipnotize etmeye çalışan hangi meslekten oldukları ile ilgili hiç bir fikrim olmayan adamlar, işte onların yaptığı işi yapar bu time. bak ve dinle. itaat et, uyu. gerçi ne bekliyordum da, şaşırıyorum ama. bilhassa son zamanlarda sahip olduğu küresel imajı ile de siyonizm vahşetini meşrulaştırma çabasını görünce daha fazla bu düşüncelere kapılmaya başladım. misal, tzipi livni denen insan evladının ağzından çıkmış gibi duran (bkz: tzipi livni/#14830455) şu haber satırlarında ne demek istediğim daha da iyi anlaşılır umarım.
"although the air war has so far claimed more than 400 palestinian victims, and continues to inflict damage on hamas — as well as, inevitably, on the civilians around it — israelis believe the attacks have not yet delivered the deterrent blow they desired."
"her ne kadar hava saldırıları ile hamas'a ve kaçınılmaz olarak çevresindeki dört yüzün üzerindeki hayatını kaybeden sivile büyük bir zarar verilmiş olsa da, israilliler henüz saldırıların arzu edilen caydırıcı etkiyi sağlamadığına inanıyorlar."
http://www.time.com/…article/0,8599,1869407,00.html
yani bu demek oluyor ki filistinli kardeşlerim, tecavüz kaçınılmazsa zevkle gebereceksin.
(bkz: barıştan nefret eden israil)
edit: geliyorum son satırdaki [...ceksin]'i okuyunca dayanamıyorum. bir ayda iki binden fazla zalimce kırılmış beden ölmez. onlar yaşarlar, zalimlerin varlığı sürdükçe ölmeden yaşarlar onlar. ne mutlu gazze şehitlerine! -
tüyleri diken diken etme kudretindeki bir inception soundtrack'i... insan çok fena oluyor gerçekten kendini kaptırınca, nasıl bir şarkı yapmışsın sen be abi.
-
eger sarkilarda iq var dense en yukse iq puaniyla zirvede olurdu. duz konusmanin ardina koy bunu sanki yuzyilin konusmasini yapiyormussunuz gibi geliyor. insani soktugu ruh hali, sozlerle ekledigi anlam, vurgulara kattigi deger. ne bicim sarkisin lan time. yeminle muzik producer i falan olsam hasedimden catlardim bu muzik yuzunden. oyle guclu, oyle guzel, oyle baska, oyle anlam dolu...
asagida youtube da onume gelen ilk konusma videosunu buldum.
linki burda: http://www.youtube.com/watch?v=lbi2rn0stng
sonra time in videosu olan bunu: http://www.youtube.com/watch?v=rxabla7uq9k
once time videosu acin, orta seste olsun, daha sonra konusma videosunu acin biraz daha yuksek sesli olsun. time altta calarken, cem ogretirin konusmasini dinleyin.
daha sonra cem ogretirin konusmasini birde altta time olmadan dinleyin. her sey cok acik. -
mükemmel bir yorum, mükemmel bir the tea party şarkısı.
ayrıca; (bkz: roy harper)
beautiful youth
spirit away
yesterday's truth left yesterday
when hellfire froze right over
time enough
climbing the bluff
never again
not even when hellfire freezes over
seeing us off
over the cliff
watching us fall in love
loving it all in loving love
time for the rest of time
how can we forget
time for the rest of the time
how we lovers met
time for the rest of time
yeah just don't waste it
time for the rest of time
in the whole sunset
mighty will fall
holy must rise
saying it all
hello goodbyes
as hellfire freezes over
seeing us off
over the cliff
watching us fall in love
loving it all in loving love -
7 yıldır entry girmeyen bir yazar.
hep merak etmişimdir böylelerini nerde ne yapıyorlar diye. gizemli gelirler gözüme. -
esasında kimi yılın insanı seçtiğinin pek bir önemi yoktur.
bir kere neye göre yılın insanı? "dünya halkına en fazla etki etmiş, sene içinde dünyayı en fazla değiştirmiş kişi" diyecek olsan onu nasıl ölçeceksin? hepsini geçtim, oylama listesine mesela lady gaga'yı koyma amacın ne? -
bbc yapimi 3 bolumluk sarsici dizi.
sahsen boyle sert bir cezaevi elestirisinin yapimcisinin devlet televizyonu olmasini hala tam olarak hazmedemedim. trt'de boyle bir sey izmeleyi hayal dahi edemiyorum.
diziye donecek olursak, ilk iki bolumu asiri sert, yer yer tahammulu bile zor bir gerceklikle izleyicisini tokatlarken, son bolumu daha sakin havada ve biraz da mesaj kaygilariyla kendi finalini yaratiyor. etkileyici baslayip, cok etkileyici yukselip, biraz sonuk bitiyor gibi hissettim. stephen graham ve sean bean'in oyunculuklari birinci sinif.
yillarca amerikan cezaevlerinde gecen turlu zorbaliklari ve adaletsizlikleri izledik filmlerde. ingiltere'de de durum pek farkli degil sanirim.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap