• şimdi efendim ben periyodik aralıklarla da olsa yaklaşık bir 10-15 senedir aşinayım buraya. pek te severim. eğer gitmek görmek isteyenler olur düşüncesiyle uzun uzadıya, inceden bir mekan önerileri, inceden bi vedat milör havalarıyla güzelcene bir entry hazırlamaktır niyetim.

    ha, hazır yazıya girişmeden şunu belirteyim, eğer amacınız bodruma gelip dıpçıktıs barlarda çılgın atayım, çağla şikel'in güneşlendiği şezlonga uzanayım, kameralara görüneyim falan ise uzak durun turgutreis'ten. hiç sizlik değil. alakası bile yok. okumayın hatta yazının geri kalanını. bura daha ziyade, manzara olsun, sükünet olsun (iki haftadır kalıyorum bir kere bile korna sesi duymadım), samimiyet olsun bu tarz şeylere hitap eder.

    turgutreis'in yaklaşık bir 4 km dışında ali hoca burnu diye bir yer var. kaldığım site bu civarlarda. bodrum'un en sağlam manzaralarından biri buradadır. alacatur adlı otelin hemen aşağısında boş bir alan vardı eskiden. yaklaşık bir 10-12 sene önce yemyeşildi oralar. sonrasında toprak oldu. şimdi ise inşaat. deli gibi hem de. otel + apart yapıyorlarmış. civardaki toz bulutunun sebebi tamamen bu. yazın inşaat yasağı var derler ama tam bir anlayana mevzu. çehresi çok değişecek bir 2-3 sene içerisinde belli.

    burayı baz alarak turgutreis'e doğru yayan bir yolculuk hayal edelim şimdi. sabancı parkı'na kadar dikkate değer hiç bir şey yok. o parka ulaştığınızda da önünüzde iki yol olacak. düz olanından devam ederseniz hafif tiyatromsu bi alan (repçi gençler breykdans yapıyolar burda) ve turgut reis heykeli var. benim size önerim bu yolu boşverin, soldaki yola girin. denizin kıyısında incecik bir yol kıvrılır gider. süper banklar vardır burda. zaten taaa akyarlara kadar psikopat banklara sahiptir turgutreis. herhangi bir banka oturun, manzara sizi mest edecektir.

    hafif ilerleyince marina'ya varacaksınız. eğer bir tekneniz yoksa (ki biliyorum ki bunu okuyanlarda bu oran %99.42 falan) gümrük vesaire kısımlarıyla alakanız olmayacak. aradan kafayı uzatıp küfredebilirsiniz kara talihinize. ben öyle yapıyorum her gün. marina'nın gezmelik dolaşmalık yerlerinde dikkat çeken yerlerden biri, oralı sanatçıların açtığı incik boncuk tezgahı. ben çok ilgilenmesem de, tanıdığım her dişi hayran kaldı buraya diyebilirim. içeride boom cafe bar iyidir, hele sezon olunca daha bi akar. tango adında bir yer açılmış, ziyaret etme fırsatı bulamadım ancak çok güzel bir yer olduğu her halinden belliydi. onun dışında daha ziyade alışveriş kafasıdır.

    marina'dan çıkıp merkeze yönelirken yemek bazında iki-üç yer önerebilirim sizlere. biri bildiğin dönerci. "ıyyy döner ne yaa" diyen arkadaşlar anfarov etsin. ankaralı bayram'dır bu dönercinin adı. muazzamdır. hayatımda yediğim en acı gıdayı burda yedim açık ara. siz döner sipariş ettiğinizde yanına biber falan gelecek, size söylüyorum, artistlik yapmayın. yemeyin. 47 saniye nefes alamadım. ki acıya dayanıklılığım da vardır. ona rağmen. neyse. orayı hafif geçince çorbacı vardır bi tane. adı da çorbacı tarzı bir şeydi zaten sanırım. her türlü çorba akar. tavsiyem tuzlamadır. "yazın tuzlama mı içilir yaaa" diyen de anfarov edebilir şu an. üçüncü yer ise bir balıkçı. tam bu bayram abinin ordan minibüs durağına çıkan yoldan devam edin. ara sokak adında bir balıkçı var. mavi iskemleler (yunan tribi) vesaire ile kendine çekecektir zaten. balıklar taze, mezeler muazzam. muhabbet çok iyi. rakı-balık ikilisine karşı olduğumdan alkol olayına girmedim bir şey diyemeyeceğim ama, alkolsüz olarak fiyatlar gayet makul. karidese, çiçek dolmasına abanın derim.

    geldik merkeze. merkezde de önereceğim 1-2 yer vardır elbet. mesela hemen o caminin oradan girin. biraz ileride aybey pastanesi var. yıllardır var orası. dondurmaları çok lezzetli. onu geçtim, asıl olay havuçlu tarçınlı kek. allah canımı alsın ıssız adam izlemedim. dişilerin gözünde prim yapabilen bir tarafım da yok ayrıca. ekmek yemek değildir derdim. annem rastgele almış gelmiş. bayıldım. cevizli falan böyle. denk gelirseniz bi kutu paket yaptırın. teşekkürü sonra edersiniz.

    biraz ilerleyin. sempati adında bir mantıcı-gözlemeci var. mantı ve gözlemeye dair yiyebileceğiniz en güzel şeyler burada bulunur. hatta bak tavsiye veriyorum, kaşarlı-patatesli-acılı karışık gözleme yaptırın. dünyanın en güzel şeyi. mantısı da muazzamdır. o an açar oradaki teyzeler tek tek hepsini. daha taze çok az şey görmüşümdür hayatımda.

    bu sokağın iki paralel üstünde, migrosun değil bi sokak sonranın karşısında doyuran lokantası vardır. bir soyad yakınlığından ötürü gidip oturduk ilk, sonrasında hastası olduk. ev yemeği olsun, kebabı olsun her türlü akar. patlıcan musakka öneririm. kebap diye tutturduysanız da adana yiyiverin. ben genelde istanbul'da yediğim kebaplarda bir sucuk tadı alıyorum inceden, burda o yok. çok farklı olduğu her halinden belli.

    neyse vedat milörlük te bir yere kadar. bu sefer harika bir mekan önerisi veriyorum size. az önce bahsettiğim mantıcı sempati'den dümdüz devam edin. o sokağı bitirin. eskiden nutters vardı orada. hey gidi günler hey. neyse, moral bozmak yok. sağa dönün. bir miktar ilerleyin. yaz mevsiminde oradaysanız, sağda genelde ingiliz turistlerin oturduğu bir sürü mekan görecekseniz. devam ettiğinizde paddy's irish pub ' ı göreceksiniz. az çok it's always sunny in philadelphia izlemiş insana bu isim bir şekilde hitap edecek zaten. ancak benim gibi manyağıysanız, illa ki oturacaksınız. iç dizayn irish pub olarak düzenlenmiş. dışarısı da ferah. tv yayını da var. hele ingiltere maçına denk gelirseniz, "oooooo" "boooo" "aaaaaaa" "yeeeeee" ler arasında hayatınızın en keyifli maçını izleyebilirsiniz. mekan sahibi -ismi zafer olabilir, olmaya da bilir, değilse affetsin. - muazzam bir abi. gelir muhabbet eder, çerez ısmarlar, dedikodu yapar eder. garson desen dünyanın en komik garsonu. fiyat desen tuborg gold 7 lira. sanmıyorum ki o çok bayıldığınız taksim'de bu fiyatı bulun. zevkle ayrılırsınız oradan. çok güzeldir paddy's. uğrayıverin.

    benim turgutreis'te takılmaktan en çok keyif aldığım mekanlar aşağı yukarı buralar.
  • öncelikle yazımızı yazmadan önce birkaç fon müziği koyalım;

    sevdiğim türkünün en iyi yorumu ile başlayalım : kerimoğlu duvarlardan atladı - mustafa özcan

    bir tane de yöresel sanatçımız mustafa ergene'den gelsin : zerdali çiçeklendi

    olmadı bülent serttaş aşk bodrum'da yaşanıyor güzelim desin size. o da olmadıysa sizi bodrum'da düğüne davet edelim bir gün. playlist mlaylist ile uğraşmamış olursunuz.

    mart 1988 yılında babamın tayini nedeniyle taşındığımız, ocak 2015'e kadar yaşadığım, hala gidip-geldiğim eski belediye şimdi mahalle olan yerleşimdir . bodrum'a bağlı olan turgutreis 1967 yılında karatoprak adıyla belediye olmuştur. ilk ev sahibimizin soyadı da karatopraktı. mandalinciler, karatopraklar, uslular.... new york'un meşhur beş aile'si var ya işte bu ailelere de turgutreis'in beş ailesi'nden diyebiliriz. teşbihte hata olmasın new york'takiler crime family, bizimkiler değil.

    komşu belediyelerin 'benim sadık yarim karatopraktır' diye diye maytap geçmelerinden bıkan güzel beldemiz kanun hükmünde mi bilmem ama bir karar ile adını turgutreis olarak değiştirmiştir 1972 yılında. orada doğmuş büyük osmanlı amirali turgut reis'ten almıştır adını. gavurların dragut dediği , dizisi çekilse imdb'de 9,5 puan alacak amiraldir turgut reis. sırf esarete düştüğü dönemi çekseler 1 sezon sürer.(sanmayın bodrum'un tek paşasının sanat güneşimiz zeki müren olduğunu. turgut reis denizlerin aslanlarındandır.)
    bodrum'un west side'ı olan turgutreis'in şanlı tarihi cumhuriyet hatta osmanlı dönemi öncesine dayanır. bizim belediyemizin de jeopolitik, jeostratejik önemi var kardeşim. (turgutreis'in hakkını yediler yoksa nova roma olacak yerdir turgutreis ahhh ahhh) buraya şanlı tarihimizi belde-i aliyye adlı kitabımda detaylı anlatacağım ama yüz küsür yıllık fotoğrafları vardır turgutreis'in. bu fotoğrafları küçükken resimli turgutreis'e özel basılmış takvimlerde görmüştüm ilk ve patlatmıştım marşı:

    mazinde bir tarih yatar
    yaşa turgutreis
    ne mutlu seni sevene
    yaşa turgutreis
    ibramlar, osmanlar, hatçe neneler
    hala sevilen birer abidedirler
    hiçbir beldede olmayan bu dostluk
    yıllar yılı hep büyük olduk

    bodrum 1931 yılında belediye olmuştur ve bodrum'dan ilk ayrılan belediye turgutreis'tir. (bağımsızlık turgutreisliler'in karakteridir) . bu sebepten de dolayı özellikle yöre halkı, muğla büyükşehir belediyesi olup, bodrum'un tüm belediyeleri mahalleye dönüştürülene kadar 'ilçe olacağız, ilçe olmalıyız, ilçe olursak şöyle olur, ilçe olmak bizim de hakkımız, ilçe ilçe ilçeeeeeeeeeeee' diye kendi aralarında konuşurlardı. (bizim ülkemizde hele hele turistik yerlerde kontrollü gelişme olmadığı için en azında iyi ki ilçe olmamışız diyorum. şimdi sorsak yörenin halkına, yüzde 95'i (ben dahil) bu halini ve bu halini tercih eder turgutreis'in. zorluyorum bu halini bile tercih ederler şimdikine kıyasla.
    son hali biraz fazla eski oldu galiba...

    eskiden turgutreis bakacak, domalan, yalıve akçaalan'dan ibaretti diyebiliriz. şu yalı tabiri de olmasa ne yapacakmışız toplum olarak bilemiyorum. küçük yerleşim yerlerinde benzer isimler olur hep. istanbul fatih'te adım başı farklı, özel isimle karşılaşırsınız horhor, molla gürani, gülhane vb. ama küçük yerlerde yalılar, bakacaklar bitmez. biz büyüdük ve kirlendi turgutreis. şimdi yok efendim g.m.k. bulvarları, bahçelievler, bilmem neler....). bir de mandıra diye bir yer vardı ve hakikaten gitmesek te görmesek te o yer bizim yerimizdi. mandıra, benim bile 30 yılda 2-3 kere gittiğim bir yerdir. akçaalan diye bir yerden bahsettim ya işte onun arkasında 3-5 evin olduğu(ev sayısı 1-2 de olabilir) bir yerdi. şimdi tabii turgutreis'te meşhur turgutreis yazısı'nın olduğu tepe dışında boş yer kalmadı maalesef(bu yazıyı ilk biz yazdık diye farklı 1-2 jenerasyon tanıyorum. hangisi ilk kez yazdı bilmiyorum ama ablamların kuşağı oraya her sene yazıyı yenilemeye giderlermiş. bildiğin elde kireç, kafada şapka, yol merkezde bile köstebek yuvası kaldı ki tepede düzgünü geçtim var olsun. yürü allah yürü, çık allah çık.' o tepedeki yazıyı yenileyenler yaptıkları iş sonrası bir de 'turgutreis'i biz böyle boyadık' adında bir pankart ile hatıra fotoğrafı çekselermiş keşke. inanın şu fotoğraf kadar olmasa da güzel ve yerinde olurdu ). mandıra denilen yer yarı gerçek yarı efsane konulara neden olmuştur; 'yok efendim hala elektrik yok, yok bir adam ölse bir haftada bulan olmaz, yok yola buradan sonra katırlarla devam editturular, yok afa muşambanan kaplar küreknen gabardırlar adamı mandıra'da' gibi . bana sorsalar derim ki kır gezileri yapardık orası olmasa da yakınına ilkokulda sınıfça. ne güzel bir dokusu vardı, keşke öyle kalsaydı. eski belediye sınırlarını konuşursak, akyarlar, kadıkalesi gibi yerler de turgutreis'tedir ama bizim çocukluğumuzda oraya turgutreis demezdik, oralar uzak diyarlardı 80'ler ve 90'larda özellikle bizim için. ben bir kere 9 yaşında bisikletle turgutreis'ten akyarlar'a gidip-geldim bizim mahalledeki çocukların yarısı inanmadı yarısı da aya çıkmış neil armstrong muamelesi yaptı bana. aslında hem yaşımın küçüklüğü hem de yolların sırat köprüsünden hallice olması nedeniyle pek te kolay bir şey değilmiş diyorum şimdi tekrardan düşününce. şimdi yol dedik ya hemen bir parantez daha açıyorum, o sahil yolu yok mu ahhh o sahil yolu . yolun hemen dibi kayalık ve deniz. özellikle kışın kıyıya vuran dalgadan yollar ıslanıyor. araba hareket halinde iken kapıyı açıp atlasan balıklama dalarsın denize, o derece. yol kenarının hatrı sayılır bir bölümünde ahan da bu yosun tepelerinden vardı. ben bu yosunlara atlaya atlaya şimdinin marin-a otelinden diva(n) pastanesine (bu pastaneyi de anlatacağım size. insan ilk külahta dondurmasını yediği yeri anlatmaz mı canım ? ama şunu söyleyeyim bu pastanenin ilk adı divan'dı sonra artık bülent ersoy dondurma mı yemeye gitti de şerefine diva yaptılar bilemiyorum) gider gelirdim.şimdi ne o yosun kümeleri kaldı ne de o yol . bu yosunun görselini sizinle paylaşayım derken internette görsellerini aradım ve bu yosunun endemik bir tür olduğunu okudum. hakikaten ben başka yerde hatırlamıyorum pek bu yosunu. intenette 'özellikle gümüşlük sahili'nde rastlanan bu yosun....' diyor. oradaki yosun yoğunluğu eski turgutreis'e nazaran mukayese edilmez. bu yosun bildiğiniz turgutreis'te tepe gibi olurdu. buradan o siteyi kınıyor ve 'nereden bileceksin bizim oraların yosununu eyyyyy internet ? sen kimsin ya ?' diyorum. gümüşlük'te pek olmazdı o yosun. gümüşlük'te kazık balığı satışı yapan restoranlar olurdu. gümüşlük te güzeldir, onu da dilimiz döndüğünce anlatırım inşallah bir ara ama meşhur yukarı mahalle muhtarımızın da 'ein mahalle, ein turgutreis, ein muhtar' vecizesini hatırlayarak turgutreis'imizi anlatmaya devam edelim.

    turgutreis hakkında yazımıza devam ederken hemen belirtelim, turgutreis adalar manzarası enfes ve eşsiz olan bir yerleşim yeridir. hatta turgutreis'in simgesi çatalada'dır desek yanlış olmaz hatta belediye logomuzda gözükmese de çatalada, bayrağımızda vardır. (milli marşımızı da bestelettik mi bu iş tamam çatalada'nın dışında çavuş adası, yassı ada(hayır menderes burada asılmadı, orası marmara'da) , sarıot adası gibi adalar turgutreis'in panoramasını ayrı kılar.

    gogıl meps'ten bakmak isteyenler için
    adalar, yarımadalar, tepeler, ovalar, çikolatalar püskevitler. domalan suyuna nehir, yağmurlu günlerde belediye önünde biriken suya da göl dersek uygulamalı coğrafi yer şekilleri dersi verilir turgutreis'te. ha bir de bakacak'ın en tepesinde lokumcu dükkanı gibi ışıklandırılmış bir ev vardı (yeşil neon ışıklı) orayı da yanardağ sayalım.

    manzara-i umumiye tam olarak bu değil ama görüldüğü üzere adalar denizi ege'nin adaları olan yerleşimidir turgutreis.

    turgutreis'e geldiğimiz dönem, okul kitaplarına yavaş yavaş bacasız sanayi tabirinin girdiği, turizm atılımlarının ülke genelinde yapılmaya başlandığı, türk rivierası'nın inşaat ya resulullah denilerek yeni yeni betonlaştırılmaya başlandığı yıllardı. turgutreis'li de eskiden ekin ekilmeyen , nemli, tuzlu deniz kenarlarındaki arsalarını o zamana kadar tasavvur edemediği fiyatlarla müteahhitlere satmaya başladığı dönemin hemen başlarında geldiğimiz için turgutreis'in yarısından fazlasının boş arazi ya da narenciye ve zeytin ağaçları ile dolu olduğu dönemleri çok iyi hatırlıyor ve özlüyorum. (şimdi bir yarı gerçek yarı efsane bir olay var bu sahil şeritleri ile ilgili onu da kısaca anlatayım; efenim zamanında bodrum gibi yerlerde yaşayan toprak sahipleri ekilebilir alanları oğlanlarına ekilemeyen alanları ki bu da genelde sahil şeridi oluyor kızlarına verirlermiş. kızlardan da haliyle topraklar eşlerine yani ailenin damatlarına geçermiş. tabii turizm başlayınca deniz kenarlarının sahipleri olan kızlar ve damatlar arsa sata sata zengin olmuş. onun için deniz turizminin olduğu birçok yerde olduğu gibi turgutreis'e de damatları zengin olmuş yer derler)

    turgutreis'in caddesi, sokağı pek yoktu bizim çocukluğumuzda. kazım karabekir caddesi ile mehmet hilmi caddesini turgutreis'ten çıkardığımızda çok az şey kalırdı ama asfaltlı yolsa mevzu bahis hiçbir şey kalmazdı. geri kalan yollarımız topraktı. arnavut kaldırımı olan yollarımız bile azdı. an itibariyle abartıyorum biz arnavut kaldırımını yalnız şarkı adı bilirdik o dönemler . turgutreis'in e-5'i sayılabilecek mehmet hilmi caddesi'nin yüzde 85-90'ı boştu 1980'lerde. şimdi ise 1000'de 1'i bile boş değil galiba . yapıların ne kadar gelişi güzel ve çirkin yapıldığını anlatmak istemiyorum ama koskoca caddede toplasan 5-6 tane o yöreye özgü, doğal bina var. onların da çoğu metruk, garip, yalnız...

    küçücüktü, ufacıktı içi dolu nareciyelikti turgutreis eskiden.biz eskiden eskiden su içerdik denizden turgutreis'te. geçenlerde dedi ya cumhurbaşkanı her eve buzdolabı giriyorsa refah seviyesi vardır diye işte o dönem her evde var mıydı bilmiyorum ama bizim vardı buzdolabımız .bizim buzdolabı babamın tayinlerinden dolayı küçük türkiye turu yapmış emektar bir aeg idi ama turgutreis'te o dönemler toker ticaret vardı ve satardı buzdolabının içine karpuz, kavun, tilkişen, kenger koyulacaklarını.
    madem dükkan ismi verdik bir-iki tanesini de buradan zikredelim turgutreis'in eski dükkanlarını. 34 market, can market sonralardan onur market o zamanın grosmarketleriydi turgutreis'in .bir ürün o marketlerde varsa vardı, yoksa ayda bir bodrum merkeze gidip tansaş'ta arar, bulursak alırdık. annem babam ben tansaş'a gittiğimizde annemin tezgahtara 'hani şu reklamlardaki deterjan varya ondan bulunur mu evladım ?' diye sorduğu soruları hatırlarım. hazır bodrum'a tansaş için gitmişken size bodrum-turgutreis ulaşımından da biraz bahsetmek isterim. bodrum otogar ve turgutreis dolmuş duraklarından( aha bir parantez daha açıyorum, bu turgutreis dolmuş durağı belki 10 kere yer değiştirmiştir bildiğimden beri resmen dağınık, geçimsiz 3 ayda bir ev değiştiren üniversite öğrencisi gibiydi dolmuş durağı turgutreis'in. sanki belediye sıkıldıkça yer değiştiriyordu, feng shui yapıyordu durak yerlerini değiştirerek. tabii latife bir yana bu değişikliklerin temel nedeni büyüyen turgutreis'in planlamadaki sıkıntılarıydı. parantezi kapadım ) dolmuşlar ve neredeyse saat başı belediye otobüsleri kalkardı. kışın en son dolmuş bodrum otogardan saat 12'de kalkardı ki bu turgutreis dolmuşu olsa da yol üstündeki herkes için son dolmuştu.(ortakent, yahşi, konacık vb.) gece 12'de tek tabanca kalırdı turgutreis dolmuşları ve o dolmuşlar benim gençliğimin kış gecelerindeki köprüsüydü turgutreis-bodrum arasının. turgutreis'ten de bodrum'a akşam 10'da son dolmuş kalkardı. tabii yazın durum değişirdi. bodrum'dan sabaha kadar, turgutreis'ten de gece 2-3'e kadar dolmuşlar vardı. belediye otobüsleri için ayrı bir yazı yazmak lazım deyip bu konuyu şimdilik kapatıyorum. seviyorduk atlar için üretilmiş denilen peugeot j9 'dolmuşları. onlardı bizim tek ulaşım aracımız. konuyu kapatıyorum dedim ama şunu belirteyim çocukluğumdan 10-15 yıl önce jipler gidermiş bodrum-turgutreis arası ondan da neredeyse bir bu kadar önce at-eşek sırtında gidip gelirmiş millet.

    butik olarak birkaç tane hatırladığım dükkan var ama hala faaliyette olan derya butik'i belirtmeden geçemeyeceğim. onların bir de marketi vardı ki o markette kasap bile vardı. kasap diyorum, kıyma makinesi diyorum, et reyonu diyorum. bunlar önemli . tabii kasabımız yok değildi. kasap fikret, babadan kasap gibi kasaplarımız vardı ama marketin içinde kasap ta olması insana süper market içindeyim havası veriyor canım :d .eski belediyenin bulunduğu pasaj ki orası sonra ptt oldu(sonra ptt oradan taşındı başka bir yere geçti falan filan) ve sonraki belediyenin arkasındaki hal, turgutreis'linin berberinin, terzisinin, nalburunun, manifaturacısının, kasabının, tüpçüsünün, balıkçısının olduğu, genel ihtiyaçların karşılandığı yerdi. küçücüktü ve çok güzeldi.şimdi balıkçı dedik o zaman ona da şöyle bir değinelim. bakalım 980 ve 990'lı yıllarda(evet bu şekilde on yıllık dönemleri de zikrettim hamdolsun allah'a :) ) turgutreis'te balıkçılar neredeydi ? ne satardı(ne satacak ? o zaman denizden bot çıkmıyordu ki şimdiki gibi, balık dışında çıksa çıksa yunan adalarından akıntı ile gelen bidon, plastik kasa vb. şeyler çıkardı denizden tabii onları da satacak halleri yok efelerin. tabii bir de çok eskiden süngercilik meşhurmuş bodrum'da ama ben onları ancak eski fotoğraf ve sünger örneklerini bazı dükkanlarda gördüm. o süngerleri evinde, dükkanında, ofisinde aksesuar olarak koyanlar geliyor aklıma. ne kadar güzel ve özel bir hatıra ve aksesuar. belki babası çıkarmış belki pazardan almışlar çok liraya.) turgutreis'te balıkçılar, hala yerinde duran-duran diyorum orayı da doldurup bina yapabilir hızlı ve öfkeli müteahhitler- belediye liman iskelesinin hemen yanında denizde yakaladıklarını satarlardı. sonrasında belediyemiz oraya bir tezgah ta yaptı balıkçılar ürünlerini satabilsin, teşhir edebilsin diye. çünkü eskiden tekneden satarlardı balığı balıkçı amcalar . babam bazen limana giderdi koşar adım 'gemiler yanaştı, balık alayım' diye. balık alırken millet birbirini ezmese de alan yetersizliğinden hatta yokluğundan küçük bir hengame olurdu o dönemler ama balıklar balıktı hani. beklediğine, aldığına değerdi annemin eli değdi mi de yeme de yanında yatlıktı o balıklar. turgutreis'te yaşadığımız ilk evimiz denize 15-20 metre mesafe uzaklıkta idi ve sabah güneş doğmadan ava çıkan balıkçı teknelerinin uzaktan gelen motor sesleri ile uyandığımı bilirim. hazır balıkçılar demişken deniz konusuna gelelim.

    çoğu zaman dalgalıdır turgutreis'in denizi, akıntısı çoktur derler. bodrum yarımadasının en batısında bulunduğumuz için mi bilmem ama ben turgutreis'te çarşaf gibi denizi yılda maksimum 30-40 gün görürdüm. ama olduğunda da denizde gerçekten çarşaf gibi olurdu. tanımın güzelliğine bakın sayın okuyucular; 'çarşaf gibi deniz'. oyyy oyyyy ! denize dışarıda bir bardak su döksen taşacakmış gibi hissederdim deniz çarrrşşafff gibi olunca. neden çarşaf gibi deniz denildiği malumunuz ama ben bir mana da katıyorum kendimden; çarşaf üstünde yaşadığın, yattığın yerin örtüsüdür. benim için de deniz yaşadığım, yattığım, mutlu olduğum, hüzünlendiğim, ben olduğum yerdi.yuvamdı desem maksimum akdeniz fokları 'nereden yuvan oluyor ?' derler ben de onlara '1. sizin turgutreis geldiğiniz yer mi de artistlik yapıyorsunuz ? 2. deniz hepimize yeter lo' derim. şimdi foklarla yapacağım olası mücadelimi uzatmayayım. sonuçta turgutreis'i anlatıyorum, biyografimi değil. aslında biyografimi de yapmış gibi oluyorum. çünkü 3 yıl öncesine kadar orası benim hayatımın çoğuydu hala büyük bir bölümü. neyse deniz dedik değil mi ? denizi anlat anlat bitmez hele ki bizim oranın denizini bir de ben anlatırsam yalan rüzgarı'ndan uzun sürer bu konu. o kadar bütünleşmişim ki deniz ile bazen eski günlerim aklıma gelince içimden bir şeyler kopuyor.

    not: bu yazının çok toparlanması lazım. toparlayacağım da inşallah...
    tu bi kontinyıd
  • geçen hafta ev tutup geldiğim, gelecek ay temelli yerleşeceğim bodrum beldesi. bodrumun her yerini gezdim, ev aradım. turgutreisi seçtim. aile muhiti, ne çok gürültülü ne çok sessiz, tüm imkanları var ama bodrum kadar turist merkezi degil... genç yaşta kendime egede yaşam hazırlayabildiğim için mutluyum bir yandan da içim içimi yiyor... yeni bir hayat elbette endişe de getiriyor. gelecek ay nakliye kamyonuyla kendimi turgutreise atacagım, evimin terasından kos adasına karşı şarap içerken "amaann boşuna dert etmişim" diyebilmeyi umuyorum.
  • 1 haftalık tatilin merkezi olan güzel semt.

    son anda verilmiş bir karar ile deli gibi otel ararken, aklımızdaki tek şey "yiyelim, içelim, gezelim" idi. galiba bunun için bodrum'da verilebilecek en doğru karar turgutreis. turgutreis tam bir emeklilik sonrası düşü gibi. bodrum kadar pahalı ve kalabalık değil, gümüşlük gibi bomboş değil. gerektiği kadar sakin, gerektiği kadar kalabalık.

    öncelikle; evet turgutreis denizi dalgalı, rüzgarlı ve pis. o yüzden otel tercihleriniizi mümkünse havuzlu olarak yapın. denize girmek için ise son günlerde keşfettiğimiz d-marin ile şevket sabancı parkı arasında kalan küçük bir plaj var orayı tercih edebilirsiniz. dalgası da yosunu da az bir bölge. bunun dışında bölgeye yakın olan karaincir'i tercih ettik biz. denizi sığ, soğuk ve halk plajı göt kadar. ama keyifli.

    turgutreiste marinaya yakın kurulan küçük barakalar akşam 8 gibi tamamen açılmış oluyor fakat ilgi çekici çok bir şey yok. onun yerine camiinin arkasında bulunan çarşıda daha güzel şeyler bulabilirsiniz. hediyelik eşya ve boş zaman öldürmeler için burayı tercih edebilirsiniz.

    ulaşım için özel belediye otobüsleri yaygın olarak kullanılmakta. eğer oteller bölgesinde kalıyorsanız bahçelievler-turgutreis otobüsünü kullanıp merkeze, merkezden de otelinize dönebilirsiniz. ücreti 3 tl. seferler saatte bir tane şeklinde, o yüzden sefer saatlerini not almanızda fayda var. aynı yerden akyarlar-karaincir ve bodrum'a ulaşım sağlayabilirsiniz. bodrum seferleri sık sık var, internette saatleri de belirtiliyor ücreti 4.25 tl. bodrum otogara götürüyorlar. akyarlar-karaincir de 3 tl, biz karaincir'de indiğimiz için nereye gittiği hakkında pek bir bilgim yok. yanlış bilmiyorsam da 20 dakikada bir otobüsler.

    yemek konusunda ise tamamen kendimizi aştığımız bir tatil oldu bizim için. öncelikle ücret olarak çok absürt yerler de var, normal yerler de. iki kişi en az bi 50 tl harcamanız gerekir "hem güzel yemek yiyeyim, hem de doyayım" derseniz. yoksa burger da var mc de. tercihlerimiz arasında pişman olduğumuz bir yer çıkmadı henüz. ev yemekleri için değirmen lokantasını tercih ettik. fiyatlar biraz pahalı ama lezzeti ve porsiyonu gayet iyiydi. yukarıda bahsettiğim çarşının içerisinde fatma bacının yeri var. bir ayran bir turşusu var ki sormayın. en son keyif için "bi ayran mı içsek ya dönmeden şurada" demişliğimiz var. camiinin karşısında bulunan ballı çorbacım ise hem fiyatları hem de lezzeti ile uygun bir yer. mutlaka bir akşam tercihi olması gerekli. sevgilimde de bende de olmayan balık kültürünü biraz burada şenlendirelim istedik. burada rota balık ve can can gurmeyi tercih ettik. ikisinin de fiyatları aşağı yukarı aynıydı. balıkların ve mezelerin tadı hala damağımda benim. eğer ki kafa dağıtmak ve bir şeyler yudumlamak istiyorsanız marinede bulunan yelken cafe tek tercihiniz olmalı bence. terasındaki huzur, manzara, hafif hafif gelen müzik, üşüten rüzgar hepsi burada daha bi anlamlı geldi bana. bölgenin en ucuz içki veren mekanıydı galiba. bir de sahil yolunda bulunan lokmacılardan mutlaka yiyin. her lokmadan sonra "bu sefer son çok baydı" deseniz de yiyip duruyorsunuz. ve midyeler hiç güzel değil. bitez dondurmacısı da hiç güzel değil ayrıca.

    turgutreis aktif bir gece hayatına sahip değil ama gece yarısını geçmiş olsa da saat sokaklar hala insan kaynar. çarşının içinde birkaç pub ve deniz kenarındaki rakı mekanları daha çok "yengen kurudu seri köz getir" minvalinde yerler. tercih etmedik yorum yapamayacağım. yine de bizim yapamadığımız "sabaha kadar partileyip elo kokoreçte ayılmak" eylemini siz yapın lütfen.

    bu semtte sahil şeridi boyunca boş boş yürüyebilirsiniz. ya da bisiklet kiralayıp aynı yolu turlayabilirsiniz. bizim çok geç keşfettiğimiz şevket sabancı parkında denize karşı oturup hiçbir şey yapmadan saatlerinizi geçirebilirsiniz. son günümüzde "sergi gezer misin benle" gibi ahlaksız bir teklifimi kabul eden sevgilime buradan sevgilerimi yolluyorum. biz ankaralılar denize pek alışkın olmadığımız için, bize "aha bu deniz, otur izle" deseler bile yetiyor bir yerden sonra.

    naçizane tavsiyem: hiçbir gün batımını kaçırmayın.
  • şimdi vaktimiz olsa da gitsek kafa dinlesek, şu sıralar tenha yollarında, boş kumsallarında, yeşillenmeye başlamış bayırlarında gezsek eğlensek, akşam fenerde rakı eşliğinde iki muhabbetin belini kırsak istediğim yer.
  • bir nevi küçük bodrum olma yolunda azimle ilerleyen, yine de eski salaş sulaş ama sıcak halini aradıgım, bütün kış boyunca karşıdaki adalardan güneşin batışının hayalini kurdugum, gözümde tüten mekan.
  • istanbuldan yapilan uzun ve yorucu yolculugun ardindan tangirtili* bodrum-turgutreis yolunun son tepesini de a$tiktan sonra muhtesem manzarasi**, sahile doğru inen dumduz ve puruzsuz yolu ile sizi karsilayan ve "evet i$te geldik" diyebileceginiz, bodrum yarimadasinin en batisindaki, bodrumdan sonra en geli$mi$, buyumu$ kasabasi. ayrica yine yarimadadaki en guzel plajlar buradadir ve imkanlari da coktur. ornegin bodruma inmek istediginizde ve araba kullanmak istemediginizde sabaha kadar minibus imkani bulabilirsiniz. minibus istemezseniz taksicilerle anla$ip makul bi fiyata bodruma gidebilirsiniz. gun batimi, lezzetli bi aksam yemegi isteyenler icin gumusluk denen cennet mekana da cok yakindir. ak$am deniz kenarinda biranizi yudumlamak isterseniz akyarlar koyu da buraya cok yakindir. en onemlisi de turkbuku'ne olabildigince uzaktir. kisacasi abartisiz bodrumdaki en guzel tatil yapilacak mekandir.
  • otogarından sadece ama sadece metro turizm otobüsleri kalkmaktadır. neden diye sorduğumuzda belediye yasaklamış başka firmaları diyorlar.
    nasıl bir belediyeyse tatile gelirken kaza geçirip gelemememizi ya da gelirken tacize falan uğramamızı istiyor. ilginç.
  • yaşamak için oldukça güzel bir yer.

    yaşayanların çoğu 50 yaş üstü olsa da huzurlu bir yer. sabancı parkı, marina, sahil, her yer güzel. kışın yaşaması zor olmasa hiç düşünmeden yerleşilebilecek bir yer.
hesabın var mı? giriş yap