4 entry daha
  • öncelikle, bazi sartlar yerine getirilmeden asla elde edilemeyecek bir üslup gerekir. neymis onlar, simdi isterseniz kisaca göz atalim... öncelikle pazar günleri beklenmeli. baska günler o derin duygusalligi, yeni global bakis açisini yakalamak zor. hazir kipir kipir bahar da geliyor... duygu yüklü, duyarli ancak bir yandan da rasyonel bir tarz olusturmanin tam zamani. siyasi yazilardan bahsetmiyoruz. onlari her gün, tuvalette, yolda, uçakta, çek yazarken bile yazabilirsiniz. bunun için rehbere ihtiyaciniz yok. anahtar kelimeleri küçük kagitlara yazip, havaya siçratmak gayet yerinde bir öneridir. bizim bugünkü konumuz, siyaset disi yazilar…

    yaziya kahvalti sonrasinda basliyorsak gloria’s veya starbucks’dan alinmis aromali kahvemiz hazir olmali. yok eger aksama dogruysa, tercihen sek kirmizi fransiz (demi-sek, siyasi yazilar için) sarabimiz. ama bana eskiden sorsaydiniz buzbag da gayet güzel bir seçim olur derdim. ah ah, kimse bilmezdi ondaki sakli güzelligi. solcu zamanlarimizda, buzbag pesinde sinekli bakkallarda bulusur, inanilmaz ucuz fiyata doyumsuz bir tadin keyfine varirdik. sonra migros'lara düşünce herkesin haberi oldu. herkesin diyorum! çok avam. zaten bugün bakiyorum da, o nasil bir sunum öyle; sise eski, etiket eski, logo tarihi… neyse ki tekel de sonunda özellesiyor, içimize evian sulari serpisiyor. umarim yeni yönetim, imajin her sey oldugunu görür de buzbag yeniden dogar… neyse, içimdeki bu buzbag yarasini çok da fazla önemsemiyorum. para bok, ben de güney afrika'dan şarap getirtiyorum. siz de deneyin. bakmayin siz issizlik, parasizlik diye yakinanlara... bana sorarsaniz, bu zihniyet meselesi. her seyi devletten bekleyen acizler numarasina yatanlarin isi. türkiye gelisiyor. ben bakiyorum mesela bebek’te falan dolasirken, gayet trendy insanlar görüyorum. içim bir hos oluyor. gencecik erkekler-kizlar... avrupa’daki yasitlarindan hiçbir farklari yok. giyimleri, saç şekilleri, parfümleri, sportscenter’dan yeni çikmis diri vücutlari, piril piril bronzlasmis yüzleri... işte bu türkiye’nin aydinlik yüzü. benim ülkem böyle olmali. global dünyadaki yerimizi almaliyiz artik. sizlanmayi birakin. kendinize yalan söylemeyin. bu ülkedeki herkes güney afrika şarabi içebilecek kapasitededir. ama önce zihniyetler degismeli. fakir edebiyatini bir kenara birakmanin zamani geldi de geçiyor.

    çok duygusal devinimler yasiyorum bugün. o yüzden konudan saptim. evet, devam edelim. sarabimiz veya kahvemiz hazirsa bangolufsen setimize tercihen yerel ama ayni zamanda evrensel bir sound tasiyan bir müzik koyuyoruz. müzik şart. bence. laptop’iniz yoksa, en kisa zamanda edinin derim ben. çagdas insanin göstergesidir bu. yaziniza gösterdiginiz özeni kendinize ve çevrenize de gösterin. ben öyle yapiyorum. ertugrul özkök ruhu budur çünkü. çizgili pijamayla yaratici olunmaz, ancak vulgar olursunuz. ben ruh halime göre giyiniyorum mesela. bazen terzimin bana özel olarak diktiği şik bir gece elbisesi, bazen japonya seyahatlerimden birinde aldigim kirmizi ipek kimonomu. örnegin tutku üzerine yazacaksam victoria’s secret’tan her ay düzenli olarak siparis ettigim iç çamasirlarimi. biliyorsunuz, metot oyunculari da böyle yapar. pek hayran oldugum de niro mesela. rollerinin hakkini vermek için aylarca o rolün gerektirdigi sekilde yasarlar, kilo alip verirler. gerçi böyle bir oyunculugu eski moda bulanlar da var ama bazen klasik olmak gerekir. önemli olan kendine yakistirmak. yenilik de katabilirsiniz tabi. alin bir charlize theron örnegini... hollywood’un bu yetenekli ve genç temsilcisini... o da tipki metot oyunculari gibi kilo aldi, o güzelim yüzünü bir monster’a çevirtti. ama yine de bir tazelik, yenilik vardi tarzinda. bu arada, söylemeden geçemeyecegim, charlize, oscar töreninde işildiyordu. kendi kendime işte yildiz olmak böyle bir sey dedim. hepimiz birer yildiz olabiliriz. önemli olan içimizdeki güce inanmak.

    kurtulun baglarinizdan. size dayatilan sinirlardan... önyargilarinizdan kurtulun. degisime inanin. iste o zaman kelimelerin uçuştugunu, yazinizin akip gittigini göreceksiniz. bakin, basbakanimiz da degisti. ben onun ab yolunda hizla ilerleyen genç, dinamik ve çagdas türkiye’yi tasiyabildigine inaniyorum. tipki üzerine tipatip oturan takim elbisesi gibi. gelecek bana umut veriyor. siz de umut edin ve yaziniz sizi nereye götürürse oraya gidin. giris, gelişme ve son... bunlar siradan insanlar için. kurallari bos verin. bazilari size çok şey yaziyor ama hiçbir sey anlatmiyor, yazilarinda ana fikir yok, herhangi bir fikir yok, tutarlilik yok, bütünlük yok diyebilir. beyin damarlari tikanmis, moderniteden bihaber bu insanlari görmezden ve duymazdan gelin. aksam da marmara’nin roof’unda içkinizi yudumlarken günbatimini seyredin, güzel bir yazi yazmis olmanin keyfiyle...

    son olarak... benim için asla son yoktur, hep yeni baslangiçlar vardir ahahahaha!

    (bkz: ben ne dedigimi biliyor muyum ki)
35 entry daha
hesabın var mı? giriş yap