• en önemli malzemeleriniz mekan, yiyecek-içecek ve kişilerdir:

    1. yurtdışında bir yer: neresi olduğu önemli değil, new york ya da paris elbette karizmatiktir ama arada bir kimsenin adını duymadığı bir köyden bahsederek de artı puan alınabilir. mekandan bahsederken mümkün olduğunca yüzeysel olmak gerekir.

    örn: "geçen hafta sonu norveç'in volda diye bir kasabasındaydım. küçük bir yer, dağ, deniz falan var..."

    2. bahsettiğiniz yerde illa ki önemli birisinin davetlisi olarak bir şey yemeli ya da içmelisiniz. yine yüzeysellik unutulmamalı.

    örn: "belediye başkanı'yla öğle yemeğine çıktık. akevit* diye bir içki ikram ettiler. bilirsiniz, fransız şaraplarından başka bir şey pek içmem ama bir deneyeyim dedim. acı bir şey..."

    3. o davet esnasında illa ki ünlü biriyle karşılaşmalısınız. bu kişiyle önceden tanışmış olmanız artı puandır. yüzeysellik unutulmamalı:

    örn: "tam bardağı masaya koymuştum ki, restorana hillary clinton girdi. meğer tatillerinde buraya gelmekten hoşlanırmış o da. en son washington'da görüşmüştük, saçlarını kestirmiş..."

    4. yazının sonuna doğru içinize dönün, konuyu (varsa) bir şekilde türkiye'ye bağlayın.

    örn: "yemekten sonra denize doğru bakarken düşündüm. benim ülkemde de dağ-deniz var. neden türkiye de böyle bir yer olmasın ki, neden hillary clinton tatil için türkiye'ye gelmesin ki..."
  • "sakız adası'ndaydım geçenlerde. izmir'den göçen rumların kurduğu nea smyrna mahallesinin bakkalından bir sakız aldım... ev yapımı bir sakızdı. çiğnerken sakız endüstrisi geldi aklıma. yunan adalarının mağrur abisi sakız adasının, gövdesini ege'nin tuzlu nemine terk etmiş sakız ağaçlarından şimdi yeni bir sakız kuşağı doğuyor. çocukluğumuzun cikleti dönüşüyor.

    hatırlıyorum
    50'li yıllarda alsancak limanına sunshine zırhlısı gelmişti. amerikan deniz kuvvetlerinin bu emperyalist yüzgeçlerini yuhalamak için limana yığılmış, ateşler yakmıştık. pırıl pırıl üniformasıyla güverteye çıkan binbaşının yanında altın saçlı, çilli, protestan okullarının ekose eteğinden henüz kurtulmuş bir kız vardı. o kızı sonra kordon'da görmüştüm. sonradan gururla taşıyacağım işbirlikçilik ruhum aşkla depreşti. yanına gittim. konuşmaya başladık. bana üzerinde alaska buzullarının resmi bulunan bir paket sakız vermişti. metal kutusunu hâlâ saklıyorum. o sakız paketiyle bir anda atlantik'in karşı kıyısına geçivermiştim.

    sakızın formülü değişiyor
    hınzır elastikiyetiyle şekerli, renkli bu çocukluk oyuncağı şimdi kitleselleşiyor. dev bir pazarın yükselen sesi ağızlarda tat bırakıyor. işte fransız "gumme de la sugar" firması, ege'nin esanslarından yeni türk sakızını üretti: "smrguma". bu işin arkasında ise eski istanbul bakkalarından aldığı sakızları unutamayan sonra fransa'ya göç eden gencecik bir türk gıda mühendisi ve gökçeada'dan atina'ya oradan paris'e göçmüş bir yatırımcı var. şimdi artık ofiste wagner dinlerken ben de çocukluğumu hatırlıyor ve ağzıma attığım sakızın balonunu patlatıyorum.

    sakız çiğneyen başbakan
    şimdi bir şeytanlık yapalım. başbakan tayyip erdoğanı sakız çiğnerken görsek ne deriz? o protokol saplantısına feda mı ederiz bu çocukluğu. yoksa başbakanın içindeki çocuğa şapka mı çıkartırız. ben karşılıklı sakız çiğnemek isterdim erdoğan'la........"

    ertuğrul özkök
    yeni türk sakızı adlı pazar yazısından...
  • geçen akşam tam gazeteden çıkmak üzereyken telefon çaldı. arayan ispanya dışişleri bakan yardımcısı hoze ignasyo'ydu...
    hoze'yle tanışıklığımız taa sorbonne'da birlikte doktora yaptığımız yıllara dayanır...
    sesini duyunca önce sevindim sonra şaşırdım çünkü onunla en son bundan 3 sene önce sorbone'un pilav gününde görüşmüştük...
    hayrola dedim hozeye hangi dağda kurt öldü. ben bunu diyince ikimizi de bir gülme aldı. ne güzeldi eski dostlarla yeniden görüşmek...
    avrupa birliği'yle ilgili kutlamak için aramış.hükümetiniz çok şahane işler yaptı dedi...
    düşündüm hoze haklıydı. eğri oturup doğru konuşalım bu hükümet türkiye için çok büyük bir şanstır..
    bunu hoze bile ispanya'dan görebiliyor. ki kendisi diplomat kimliğinden öte tam bir entellektüel artı gerçek bir dünya vatandışıdır. demek ki bizde de değişen bir şeyler var...
    avrupa'nın tutumu için de özür diledi. çok iki yüzlü davrandık bu bize yakışmadı dedi. tüm türk milleti adına özürünü kabul ettim. sonra baktım koca adam telefonda ağlamaya başladı...
    saçmalama hoze diyip kendine getirdim...biz büyük bir milletiz bunları affedebiliriz yeter ki verilen sözler tutulsun...
    bakın size ne diycem. avrupa'nın en eski uygarlıklarından birinin dışişleri bakan yardımcısı telefonda benden ağlayarak özür diliyor ve ben bir türk gazetecisi olarak bir avrupa'lıyı avrupa'nın iki yüzlülüğü için hoşgörebiliyorum. bu ne demek biliyor musunuz?
    ben söyliyeyim...
    geçen akşam birlikte yediğimiz yemekte sayın aydın doğan'ın da söylediği gibi bu hoşgörü hürriyet geleneğinin bir parçası...
    dikkat edin aramıza yeni katılan ahmet hakan coşkun da bu çok sesliliğin bu hoşgörünün bir işareti değildir de nedir?
    ısrarlarına dayanamayıp yarın öğlen hoze'nin san marino'daki yazlığında ispanya kral ve kraliçesiyle birlikte bir akşam yemeği yemek için sözleştiken sonra telefonu kapattım...
    akşam güneşi ofisimin penceresinden içeri vururken koltuğumda geriye doğru yaslanıp bir puro yaktım ve ülkemi ne kadar çok sevdiğimi düşündüm...
    lüfen bu akşam ofislerinizden çıkmadan önce siz de bir puro yakın ve koltuğunuzda geriye yaslanıp bunu düşünün...
  • ayda bir kez aydin doganin ne kadar haksizliga ugradigini yazin. ama bu yazilariniza biliyorum bana yagci diyecekler ama gercekler bu diye baslayin. patronunuz vergisini oderken baskalari odemiyor diye vicdaniniz sizladigini yazin.

    haftada bir kez, buyuk bir devlet ne yapmalıdır ondan bahsedin. hangi ulkere karismali, buyuk devlet olmanin şarti hangi ulkelere karsimaktir, kucuk devletler ne yapar ondan bahsedin. yemen vatan topragi diyin. demeyeni vatan haini ilan edin. belki birisi cikip "ulan yunanistanli istanbul topragi dese, sen ne dersin" diyebilir, aldirmayin.

    ayda 3 kez, isvicre basta olmak uzere avrupa devletlerinin yillardir savasmiyor olmasinin igrenciliginden bahsedin. turk milletinin savasci gecmisinden dem vurun. murat bardakciya telefon acin, sizin tuhaf teorileriniz için tarihten benzer olay yaratip çikarsin.

    haftada iki kez, işte ben tam da bu yuzden savasa girelim diyorum yazin. her olayi savas yontun. hatta beckhan sizler vatanperversiniz diyince bunu bold harflerle yazin. bakin gorun diye okuyucunun suratina sokun.

    asla ama asla amerikanin veya ingilterenin savas sonrasi dustugu korkunc durum hakkinda tek kelime etmeyin. ugradigimiz onur kirici santajlar, bm mesruiyetinden bahsetmeyin, şehit lafini ağziniza almayin.

    ona buna işinize gore bol bol saddamist, gerici, ücüncü dunyaci diyin.

    ayda bir kez gecmiste sizin de boyle romantik sol zirvalarla ugrastiginizi şimdi kendinize cok gulduğunuzu yazin.

    her pazar ve mumkun olursa aradaki gunlerde, okudugunuz ingilizce kitaplari, eşi dostu yazin. ucuz duygusallık numaralarina yatin.

    bol bol ahlak dersi verin.

    vicdaninizi aldirin.

    (bkz: ertugrul ozkok bagdattan bildirsin kampanyasi)
    (bkz: mutlu musun ertugrul ozkok)
    (bkz: 10 bin asker yetmez)
  • tüm o "aristokratım ve elit zevklerden anlarım ben" havasının yanında illa ki bir "aslında fırlama da bi adamımdır ben, bakmayın yaşadığım hayatın jiksliğine" efekti vermek gerekir ki en zoru da budur kanaatimce. bu ancak sözkonusu şahsın becerebileceği bişeydir, sıradan adamlara kısmet olmaz, ulaşılamaz hedeflerin peşinden koşmamak, haddini bilmek lazımdır.
  • öncelikle, bazi sartlar yerine getirilmeden asla elde edilemeyecek bir üslup gerekir. neymis onlar, simdi isterseniz kisaca göz atalim... öncelikle pazar günleri beklenmeli. baska günler o derin duygusalligi, yeni global bakis açisini yakalamak zor. hazir kipir kipir bahar da geliyor... duygu yüklü, duyarli ancak bir yandan da rasyonel bir tarz olusturmanin tam zamani. siyasi yazilardan bahsetmiyoruz. onlari her gün, tuvalette, yolda, uçakta, çek yazarken bile yazabilirsiniz. bunun için rehbere ihtiyaciniz yok. anahtar kelimeleri küçük kagitlara yazip, havaya siçratmak gayet yerinde bir öneridir. bizim bugünkü konumuz, siyaset disi yazilar…

    yaziya kahvalti sonrasinda basliyorsak gloria’s veya starbucks’dan alinmis aromali kahvemiz hazir olmali. yok eger aksama dogruysa, tercihen sek kirmizi fransiz (demi-sek, siyasi yazilar için) sarabimiz. ama bana eskiden sorsaydiniz buzbag da gayet güzel bir seçim olur derdim. ah ah, kimse bilmezdi ondaki sakli güzelligi. solcu zamanlarimizda, buzbag pesinde sinekli bakkallarda bulusur, inanilmaz ucuz fiyata doyumsuz bir tadin keyfine varirdik. sonra migros'lara düşünce herkesin haberi oldu. herkesin diyorum! çok avam. zaten bugün bakiyorum da, o nasil bir sunum öyle; sise eski, etiket eski, logo tarihi… neyse ki tekel de sonunda özellesiyor, içimize evian sulari serpisiyor. umarim yeni yönetim, imajin her sey oldugunu görür de buzbag yeniden dogar… neyse, içimdeki bu buzbag yarasini çok da fazla önemsemiyorum. para bok, ben de güney afrika'dan şarap getirtiyorum. siz de deneyin. bakmayin siz issizlik, parasizlik diye yakinanlara... bana sorarsaniz, bu zihniyet meselesi. her seyi devletten bekleyen acizler numarasina yatanlarin isi. türkiye gelisiyor. ben bakiyorum mesela bebek’te falan dolasirken, gayet trendy insanlar görüyorum. içim bir hos oluyor. gencecik erkekler-kizlar... avrupa’daki yasitlarindan hiçbir farklari yok. giyimleri, saç şekilleri, parfümleri, sportscenter’dan yeni çikmis diri vücutlari, piril piril bronzlasmis yüzleri... işte bu türkiye’nin aydinlik yüzü. benim ülkem böyle olmali. global dünyadaki yerimizi almaliyiz artik. sizlanmayi birakin. kendinize yalan söylemeyin. bu ülkedeki herkes güney afrika şarabi içebilecek kapasitededir. ama önce zihniyetler degismeli. fakir edebiyatini bir kenara birakmanin zamani geldi de geçiyor.

    çok duygusal devinimler yasiyorum bugün. o yüzden konudan saptim. evet, devam edelim. sarabimiz veya kahvemiz hazirsa bangolufsen setimize tercihen yerel ama ayni zamanda evrensel bir sound tasiyan bir müzik koyuyoruz. müzik şart. bence. laptop’iniz yoksa, en kisa zamanda edinin derim ben. çagdas insanin göstergesidir bu. yaziniza gösterdiginiz özeni kendinize ve çevrenize de gösterin. ben öyle yapiyorum. ertugrul özkök ruhu budur çünkü. çizgili pijamayla yaratici olunmaz, ancak vulgar olursunuz. ben ruh halime göre giyiniyorum mesela. bazen terzimin bana özel olarak diktiği şik bir gece elbisesi, bazen japonya seyahatlerimden birinde aldigim kirmizi ipek kimonomu. örnegin tutku üzerine yazacaksam victoria’s secret’tan her ay düzenli olarak siparis ettigim iç çamasirlarimi. biliyorsunuz, metot oyunculari da böyle yapar. pek hayran oldugum de niro mesela. rollerinin hakkini vermek için aylarca o rolün gerektirdigi sekilde yasarlar, kilo alip verirler. gerçi böyle bir oyunculugu eski moda bulanlar da var ama bazen klasik olmak gerekir. önemli olan kendine yakistirmak. yenilik de katabilirsiniz tabi. alin bir charlize theron örnegini... hollywood’un bu yetenekli ve genç temsilcisini... o da tipki metot oyunculari gibi kilo aldi, o güzelim yüzünü bir monster’a çevirtti. ama yine de bir tazelik, yenilik vardi tarzinda. bu arada, söylemeden geçemeyecegim, charlize, oscar töreninde işildiyordu. kendi kendime işte yildiz olmak böyle bir sey dedim. hepimiz birer yildiz olabiliriz. önemli olan içimizdeki güce inanmak.

    kurtulun baglarinizdan. size dayatilan sinirlardan... önyargilarinizdan kurtulun. degisime inanin. iste o zaman kelimelerin uçuştugunu, yazinizin akip gittigini göreceksiniz. bakin, basbakanimiz da degisti. ben onun ab yolunda hizla ilerleyen genç, dinamik ve çagdas türkiye’yi tasiyabildigine inaniyorum. tipki üzerine tipatip oturan takim elbisesi gibi. gelecek bana umut veriyor. siz de umut edin ve yaziniz sizi nereye götürürse oraya gidin. giris, gelişme ve son... bunlar siradan insanlar için. kurallari bos verin. bazilari size çok şey yaziyor ama hiçbir sey anlatmiyor, yazilarinda ana fikir yok, herhangi bir fikir yok, tutarlilik yok, bütünlük yok diyebilir. beyin damarlari tikanmis, moderniteden bihaber bu insanlari görmezden ve duymazdan gelin. aksam da marmara’nin roof’unda içkinizi yudumlarken günbatimini seyredin, güzel bir yazi yazmis olmanin keyfiyle...

    son olarak... benim için asla son yoktur, hep yeni baslangiçlar vardir ahahahaha!

    (bkz: ben ne dedigimi biliyor muyum ki)
  • "ilkokulda, bir kere yanlis ogrenirseniz bir daha omur boyu oyle kalir derlerdi de inanmazdim...

    her nokta isaretini gordugunuzde paragraf basi yapin cocuklar demisti ogretmenimiz.

    daha dogrusu ben oyle anlamistim.

    aradan cok zaman gecti.

    gazateci oldum.

    hurriyette yaziyorum.

    ama hala da oyle yapiyorum.

    kurtulamiyorum yahu."
  • 16 euro'ya kıyılıp ilginç temalı bir kitap alınır. kitaptan rastgele hikayeler bilip bilmeden okurlara anlatılır. pazar yazımız bedavaya gelmiştir. afiyet olsun.

    https://kose-yazisi.nasil-yazilir.com/…tuğrul özkök
  • ertuğrul özkök gibi yazı yazmak, zaman alan zahmetli ve belli alışkanlıkları gerektiren bir uğraştır; bu nedenle öncelikle sahip olmanız gereken alışkanlıkları, sonra gerekli düşünce tarzını ve hissiyatını, en nihayetinde ise kültür, bilgi ve anı birikimini edinmeniz gerekir bu nedenle öncelikle sahip olmanız gereken bu özellikleri sıralayalım

    1- gerekli alışkanlıklar

    - herşeyden önce enter tuşuna aşina olmanız hatta mümkünse sağ elinizin işaret parmağını o noktadan hiç ayırmamanız gerekmektedir. siz normal ve basit insanlar olarak, her paragraf yaptığınızda enter'a basıp satır atlamayı adet edinmişken, her cümlesi bir paragraf niteliği taşıyan ertuğrul özkök her cümlesinden sonra paragraf yapabilecek kapasiteye ve birikime sahiptir.

    - ilkokul, ortaokul ve dahi lise ve üniversitede matematikten her sene istisnasız çakmış olmanız gerekir keza bizler 10.000 gibi bir rakamın gayet büyük bir rakam olup bu kadar insanın bir arada sadece ayakta dursa ne kadar yer kaplayacağı hakkında az çok fikir sahibiyizdir ve rakamın büyüklüğünü fark edebiliriz oysa ertuğrul özkök 10.000 insanın büyüklüğü konusunda fikir sahibi değildir, matematik gibi soyut kavramlarla ilgilenmez, önemli olan niceliktir

    - sadakat, dürüstlük, saygı hayatınızın her aşamasında bir düstur olmalı ve uygulanmalıdır ama öncelikle sadakat, birlikte çalıştığınız kişilere (patronunuz, patronunuz, patronunuz vb.) sonuna dek sadık olmalısınız insan yediği kaba pislemez çünkü, oysa normal bir çok insan birlikte çalıştığı kurumu, kişiyi ve patronunu sorgular, bu onun çok zeki ve analitik düşünüyor olmasından mıdır? hayır asla kişinin kıskanç, bilinçsiz tutarsız ve hain olmasındandır oysa kişi ertuğrul özkök gibi çalıştığı kuruma sadık olmalı, patronunun sözünü ve basın açıklamalarını allah kelamına eş değer tutmalıdır

    - son olarak ise yediğiniz, içtiğiniz, gördüğünüz herşeyi bir kenara not etmeli ve hafızanızı sadece bu yönde kullanmayı alışkanlık haline getirmelisiniz aksi halde zaman zaman aklınıza geçmişte yapılan hatalar, stratejik yanlışlar, ekonomik ve politik çıkmazlar gelip bugünü yanlış değerlendirmenize yola açabilir "netekim" "dün dündür, bugün bugündür"

    2- düşünce tarzı ve hissiyat

    - analitik düşünce adı verilen mel'un illeti aklınızdan, zihninizden bilincinizden atmanız gerekir, tüm olaylara spesifik ve kendi içerisinde bakmalı sadece parçayı görmeli ve bütüne bakmayı sevmemelisiniz, bütüne baktığınızda hoşlanmayacağınız yargılara, sonuçlara ve hazırlanan sömürge politikalarına ulaşabilirsiniz.

    - şövenizmden ödün vermek, sizi akılcılıktan uzaklaştıracaktır, en şöven düşünce en akla yakın, yatkın düşüncedir

    - klavyeyi önünüze aldığınızda fazlaca düşünmemek gerekir, insanın ilk aklına gelen her zaman doğrudur...

    - politikadan konuşmaya başladığınızda, dereden, tepeden, minareden bahsedebilecek kadar entellektüelite ruhunuza işlemiş olmalıdır, konu bütünlüğü düşüncemizin içine işlememelidir bu sizi ilerlemekten alı koyacak tek bir konuda uzmanlaştırıp sadece o konuda bilgi sahibi olmanızı sağlayacaktır

    - hassas kırılgan, kelebek gibi bir ruha sahip olmanız elit zevklerden, aristokrat tadlardan nasibini almış olmanız gerekir. italyan kahvesi, aromalı içecekler, güzel kadınlar herşeyle ilintili olabilecek politika yorumlarınızı daha anlaşılır kılabilecek argümanlardır

    - şehit, kayıp, barış, devletlerarası komşuluk ilişkileri gibi kavramlar boştur düşünce dünyanızda zerre yer kaplamamalıdır

    - yemen, zaire, sumatra, patagonya, yeni delhi, st. petersburgh, oslo, tokyo, rio de janeiro, madagaskar tümü vatan toprağıdır, misak-ı milli dünyanın 3/4'ünü kapsar

    3- bilgi, kültür ve anı birikimi

    - her konuda bilgi sahibi olmanız gerekir lisansınızı; güzel kadınlar, master programınızı; kahveler, doktoranızı ise; ünlüler ve avrupa şehirleri üzerinize yapmış olmanız gerekir

    - türkiye'nin neredeyse tüm ünlüleri ile ilgili anılarınız ve güncel olaylarla yakınlık kurabileceğiniz münasebetleriniz geçmişte varolmalıdır

    - yedi kocalı hürmüz filmini seyretmiş ve filmin müzikleri arasında yer alan tanrım tek başına koyma kullarını parçasını bilmelisiniz bu sizin yazılarınızda çok faydalı olacaktır (ey tanrım bana 3 tane, 3'te yetmez beş tane, beş te yetmez yedi tane ver ver ver ver) bu sayede parçayı adapte edip ey başbakan kuzey ıraka 10.000, 10.000 de yetmez 30.000, 30.000'de yetmez elli bin asker gönder gönder gönder gönder şeklinde yazılarınıza aktarabilirsiniz

    son adım olarak tüm bu özelliklere sahip olduktan sonra, bilgisayarınızı önünüze alıp her cümle sonunda "nokta" yerine "enter" kullanarak, kuzey ırak sorunundan girip herhangi bir ünlüden çıkarak, tarihte o gün ile alakalı bir örnek vererek okurlarınızı bilgilendirip tatmin edecek bir yazıya imza atabilir, ne şişi ne kebabı hatta mangal kömürünü bile yakmadan tarafsız yazılar hazırlayabilirsiniz, siz, patronunuz, halkınız mutlu olarak hayatınıza devam eder, mesleğinizi icra edersiniz.
  • önce rahmetli babanızı konuya dahil edeceksiniz. duygusallık katacaksınız.
    sonra rahmetli babam bana bunu dedi diyeceksiniz. hatta fısıldayacak rahmetli.
    daha sonra yok yok demedi diyeceksiniz.
    sonra arkadaşınız bir şey diyecek, sonra yok yok o'da demedi diyeceksiniz.
    en sonunda da kendinizi bol bol saf ilan edeceksiniz.
    (bkz: millete maval okumak)

    efendim yazı yazma rehberimizin sonunu çetin altan'ın " canilikle kahramanlık birbirine karıştı, ahmaklıkla dangalaklık birbiriyle yarıştı" yazısını bitirdiği şiirle bitirmek istiyorum.
    coşkun karabulut'tan bir şiir:
    az kaldı
    görülmez
    çok büyük bir bilincin
    bilinçaltıyız sanki
    her sevinç yarım
    her arzı kursağımızda kalıyor
    bunca engel
    bunca baskı
    patlayacağız bir gün
    ama nerede
    nasıl
hesabın var mı? giriş yap