• hakkında akademik kaynak bulmakta zorlanacagınız bir konudur.. bunun nedeni tabiki türkiye cumhuriyetinin zorunlu göçe maruz kalmış insanların zorunlu olarak göç ettikleri gerçeğini yadırgamasıdır.. ote yandan zorunlu iç göç (bkz: internal migration) üzerine çalışan akademisyenlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır.. yaklasık 1 yıl içerinde her bir yanın bu kaynaklarla dolacagına süpheniz olmasın..

    kürt sorunu* (bkz: kemal kirişci) isimli kitap haricinde akademik kaynak sıkıntısı çekmek mümkündür.. konu hakkındaki en önemli kaynak ise idp project org dan pdf veya word formatında indirilebilir.. ingilizce olan bu rapor global idp database of the norwegian refugee council tarafından hazırlanmıştır.. link:
    http://www.db.idpproject.org/…sf/wcountriesb/turkey

    tabiki zorunlu göç derken yalnızca evlerinden olmuş kürtler akla gelmemelidir.. baraj yapımından dolayı evlerinden olmus yaklasık 150 bin kişi de bu çalışmalara dahil olacaktır..
  • gocun izledigi yolun 1950-60 doneminde turkiyenin yasadigi bir nevi sanayi devrimi ile koylerden sehirlere ** yasanan gocten farkli olmadigi icin belki bambaska anlamda iliskilendirilebilecegi kavramdir. zira sebebi ne olursa goc genelde ekonomik olarak gelismemis bolgelerden gelismis bolgelere akmaktadir. ve kurt sorunu olarak ortaya atilan sorunun en dip noktasinda bolgeler arasi gelisme farkliligi yatmaktadir.

    edit: turkiyede zorunlu gocun bir politik bir de sosyo-ekonomik boyutu vardir. benim burada bahsettigim olgu tamamen sosyo-ekonomik boyutudur. her iki goc de devletin uyguladigi politikalarin sonucunda ortaya cikmistir. 1950-60 doneminde gelen marshall yardimlari ile ekonomik buyume sanayi ile kalkinmaya daha cok odaklanmis ve tarim kesimine gelen traktorler ile makinelesme artmis ve issizlik de buna paralel hareket etmistir. tarim iscisi olarak istihdam edilen kisiler daha sonra vasifsiz olarak fabrikalarda istihdam etmeye baslamis ve goc gelismis sehirlere dogru yonelmistir.

    1990'lardan itibaren yasadigimiz ic savas * neticesinde, halk devlet politikalari sonucu goce zorlanmis ve goc gene gelismis sehirlere yonelmistir. ki bence kurt sorunu olarak lanse edilen sorunun en dibinde gene bolgesel gelismemislik yatmaktadir, ancak bu da cesitli politikalar sonucu her iki taraf ve dis mihraklarca bambaska bir cehreye burundurulmustur. ama bunun politikasini yapmak en son istedigim sey cunku gorunenin disinda bilmedigimiz bir suru gercek var.

    ama gocun de yonu ayni olmustur. ornegin her iki goc de karadenize yonelmemistir. yoneldikleri yerler oldukca aynidir. bunun tespiti de cok zor degildir. zira die'nin 5 yilda bir yaptigi nufus sayimlari ve projeksiyonlari vardir. ayrica gene die tarafindan aciklanan elektrik tuketimleri, acilan kapanan isyerleri vs gibi rakamsal veriler vardir. tabi bunlar benim bildiklerim.
  • evvela zorunlu göçten dolayı kaç kişinin mağdur olduğunu bir açıklığa kavuşturalım ki konuştuklarımız suya yazı "yazıyormuşculuk" tan kurtulsun.

    devletin resmi kademelerinden verilen rakam 280 bindir. ama bu içişleri bakanlığı tarafından verilen bir sayıdır. gerçek ile uzaktan yakından alakası yoktur. konu ile ilgili çalışan sivil toplum kuruluşlarını verdiği rakam ise 3 milyon civarında ve etnik olarak “kürt” olan bir populasyonun “zorunlu” göçten mağdur oldukları yolundadır..

    şimdi "bunlardan hangisine inanalım acep?" demeden evvel; vicdani ve bilimsel olarak konuya yaklaşan akademik çevrelerin ve meclis komisyonun yazdığı ( şaşırtıcı bir şekilde objektif olan) rapora göre bu sayı "2 milyon" civarındadır. 4000'e yakın köy ve bundan çok daha fazla sayıda mezranın boşaltılmasından, ve ohal kapsamındaki illerin birçoğunda koruculuk yapmayı kabul etmiş olan köyler dışındaki tüm köylerin boşaltılmasından yani “zorun olarak göç ettirilmiş olmaktan” bahsediyoruz..

    kısa bir internet araştırması sonrasında elde edilenler ışıksızlığında ”ortada kuyu var yandan geç kurban!” denemeyecek kadar ciddi bir insan kitlesi hakkında konuşuyoruz, zihinler uyanık tutula..

    evleri-bahçeleri-ürünleri ve belki hayvanları yakılmış, köyü boşaltılırken evinden bir parça ev eşyası bile alamamış, kaçarken kurtarabildiklerini ve sahip oldukları hayvanları yarı fiyatına satmak zorunda kalmış, belki kalmamış, belki kısmen kalmış ve kalmamış olması uğradığı mağduriyetin yanında kaç yazacağı soru işareti olan bir olaylar silsilesine maruz kalmış ve bu zincirin sonunda belki aylarca çadırlarda yaşamaktan bitap düşmüş, ekmeğe ve kuru soğana muhtaç hale gelmiş ve nihayetinde ayaklar altına alınmış olan bir insaniyetten bahsediyoruz..

    ve önce köylerinin bağlı bulunduğu ilçeye veya il merkezine göç etmiş lakin işsizlikten-yoksulluktan metropole gelmek zorunda kalmış, dillerini dahi bilmedikleri bir topluma ve en önemlisi hayatları boyunca belki de hiç görmemiş oldukları şehir hayatına atılmak zorunda bırakılmaktan bahsediyoruz.

    ve şehirlere geldiklerinde neredeyse birer “getto” haline dönüşmüş olan semtlerde yaşamak zorunda bırakılmış olan insanlardan bahsediyoruz. yıkılmaya yüz tutmuş evlerde, kendileri gelmeden önce kimselerin yaşamıyor oldugu çoğu zaman tek göz odalarda; ailecek yaşmak zorunda bırakılmaktan bahsediyoruz.. belki de birçoğumuzun gitmeye bir taraflarının müsade etmeyeceği yerlerden bahsediyoruz; yani tarlabaşı‘ndan , balat’ tan, yenibosna’dan, hatta kadırga’dan.. [istanbul’un kürler tarafından işgal edilmesi ile bağlantılı olduğundan istanbul semtleri sayıyorum]

    ve şehirlere geldiklerinde “bulabildikleri vakit” tekstil ve inşaat gibi en kötü işlerde 12 saatin üzerinde çalışarak ve asgari ücretin bile altında, şaşırtıcı olmayacağı üzere sigortasız çalışarak hayat idame etmek zorunda bırakılmış insanlardan bahsediyoruz..bir acındırma parodisinde olmadığınızı ve gerçeklerden bahsettiğimi hatırlatmaya gerek bile duymuyorum.

    ve elbette, şehre tutunamayanlardan, iş bulamayanlardan, ailesi dağılmış olanlardan, sokaklarda mendil-sakız satanlardan, tiner çekenlerden, kapkaççılık yapanlardan; kısacası “göç süreci” sonrasında istanbul’a yenilmiş olan ve hemen her gün gazetelerde gördüğünüz “yine kapkaççı cinayeti” şeklinde anons edilen suç vakalarında en ön saflarda yer almak zorunda bırakılmış olan insanlardan söz ediyoruz.

    uzun lafın kısası, aslında bahsettiğimiz şey köyünde kendine ait evinde belki 20-30 koyunu ve bir-iki dönüm arsası ile “insan gibi yaşayabilen” 2 milyon civarındaki bir kitlenin haksız yere yerlerinden edilmesi sonrasında gelmek zorunda kaldıkları metropollerde sosyal tabakanın en altında ve en kötü şartlarda yaşamak zorunda kalmalarına dairdir..hakkında yazılanların hiçbir zaman olamağıdı kadar, hatta klavyeleri ile ülke kurtardığını zannedenlerin yaptığından çok daha ”gerçek”..

    ve en kötüsü ise bu mağdurların varlığını inkar etme cüretini kendinde bularak, mağdur sayısını gerçekten azmış gibi göstermeye çalışarak, kürtlerin başka sebeplerden dolayı batıya göç ettiklerini haykırırken “gerçek olan” ile “inanmak istenilen” şey arasındaki aynı olmama durumunu inkar ederek ve hemen hiçbir sosyal-doğa bilimleri disiplinin kabullenmediği bir dayanaksızlığa sırt dayayarak iddialar ortaya saçmaktır ve saçmalamaktır..
  • ahmet içduygu konunun uzmanıdır, koç üniversitesi'nde böyle bir merkez kurulmakta idir diyeceğim lâkin pek muhtemeldir fon bulabilmek ve 'işe yarar' bilgi üretebilmek için varsa yoksa "avurpa birliğine entegrasyon sürecinde" türkiye'den kaç kişi avrupa'ya akabilir bunu araştıracaktır. [(bkz: akademi sermaye işbirliği)]

    işin 'zorunlu' kısmı, yani türkiye özelinin sancısı, migration kapsamına muhtemelen girmeyecek ve olası sorulara suya sabuna dokunmaz akademiklerce şöyle yanıt verilecektir:

    "aaa evet. ay çok kötü şeyler oldu türkiye'de. bir daha olmasın bence. neyse sen bana eurobar'ın son raporunu yollasana.. bir de hollanda kültür ateşeliği beleş bilet ayarlayacaktı bana "uganda'dan kuzey avrupa'ya göçün azami seviyede tutlması: projeksiyon 2025" konferansı için.. tebliğin özetini de sen yazıver.. geçenlerde almanya'ya yazdığımız paper varya almanya'ları çıkar hollanda yaz"
  • aslında bunu su an 20 li yaslarındakilerin cogu bilmesede seyh sait isyanı sonucuda kurtlere boyle bi ceza verilmistir ve ege ye surulmuslerdir.asimile olsunlar diye.
    ismet inonu bunları affetmemistir ama adnan menderes affetmistir.
    kimileri ise kalmıstır egede.hatta egede kurt lakabı yaygın bi lakaptır.o donem gelenlerin dedelerinden kalma olarak.
    hatta dayımın en samimi arkadasının kurt oldugun ogrendigimde dumur olmustur.abi 30 yasında aynı egeli gib ege sivesiyle konusuyo.ben onu egeli zannediyodum.ben kurdum benim dede mustan gelmis buraya dedi bi keresinde ama umrunda bile degildi.asimile olmustu coktan.muhtemelen su an 10 yasında olan ogluda ilerde turk kurt sorunu yine cıkarsa kurtlere kufredecektir kurt oldugundan haberi bile olmadan.
  • tesev raporu'nun hazirlayicilarindan dilek kurban:iki ayrı dil konuşuluyor

    hamza aktan

    1990'lı yıllarda başlayıp tüm türkiye'ye yayılan zorunlu kürt göçü yeniden gündemde. son dönemde bu konuda önemli çalışmalar yapılıyor. türkiye ekonomik ve sosyal etüdler vakfi'mn (tesev) 'zorunlu göç ile yüzleşmek: türkiye'de yerinden edilme sonrası vatandaşlığın inşası' başlığı taşıyan kapsamlı çalışması bunlardan biri. tesev iki yılda tamamladığı çalışmasını nihayet geçen hajta içinde kamuoyuna duyurabildi. kamuoyuna duyurulmayı bekleyen bir başka önemli rapor var. o da hacettepe üniversitesi nüfûs etüdleri enstitü-sü'nün (hünee) gerçekleştirdiği "türkiye'de göç ve yerinden olmuş nüfûs araştırması" başlığını taşıyan çalışma. birleşmiş milletler'in isteği üzerine devlet planlama teşkilatı'nın (dpt) yaptırdığı çalışma şu anda bekletiliyor, kamuoyuna açıklanmıyor. hacettepe üniversitesi niteliksel ve niceliksel olmak üzere iki ayaklı bir çalışma hazırlamıştı. tesev de açıkladığı raporunda hacettepe üniversitesinin raporunun bir an önce açıklanması çağrısında bulundu. raporun açıklanmamasına dair araştırmadan çıkan bulguların dpt'nin ve tabii devletin rahatını kaçırabilecek bir içerik taşıyor olduğu iddiası var.

    tesev'in çalışmasında dilek kurban (hukukçu), deniz yükseker (sosyolog), ayşe betül çelik (siyaset bilimci), turgay ünalan (demograf) ve ahmet aker'in (psikiyatr) imzası var. 298 sayfalık raporda hükümete ve sivil örgütlere göçün yarattığı sorunların üstesinden gelmek için önemli çağrı ve önerilerde bulunuluyor. raporun hazırlayıcılarından tesev demokratikleşme programı yöneticisi dilek kurban, sorunun vardığı boyutu anlatmak için yerinden edilmiş kürtlerin artık vatandaş olamama sıkıntısıyla ve devlete olan güveni tamamen yitirmekle karşı karşıya kaldıklarını anlatıyor.

    »yerinden edilmiş kürtlerle ilgili bir vatandaşlık vurgunuz var. bu insanların normal vatandaştan sayılmadığına işaret eden vurgular yapıyorsunuz. biraz açar mısınız bu konuyu, göç ettirilenler hakkında hem devlet nezdinde hem şimdi göçün yarattığı sorunlarla yüzleşen 'gerçek vatandaş'lar nezdinde nasıl bir algı hâkim?
    dilek kurban: önce olan nedir diye bakalım. insanların bir gün içinde hiçbir güvence olmadan bütün köklerinden, topraklarından edildiğini görüyoruz. anayasa'da türkiye'nin bir sosyal hukuk devleti olduğu söylenir. bir sosyal hukuk devletinde bu asla kabul edilecek bir şey değil. insanlara hiçbir tazminat verilmeden, yer gösterilmeden, evlerinden edilmeleri, on yıl boyunca hiçbir sosyal yardım almamaları, yokmuş gibi davranılmaları demokratik bir hukuk devletinde olacak iş değil. dolayısıyla bu anlamda aslında bir vatandaş olamama halinden bahsediyoruz. çünkü anayasa ile güvence altına alınan en temel haklarınız elinizden alınıyor. mülkiyet, yaşam, güvenlik, ailenin dokunulmazlığı haklarınızın ihlal edildiği bir ortamda insanlar aslında vatandaş da olamıyorlar. bütün bu süreçte bu insanlar yoklar aslında. toplum da devlet de görmezden geldi. ama yavaş yavaş bunun etkileri ortaya çıkmaya başlayınca ilgi de arttı.

    »ortada bu sorunun çözümüyle ilgili olağanüstü bir çaba görünmüyor. böyle devam ederse gideceği yer ne olur, bizi neler bekliyor?
    bugüne kadar toplumsal dayanışma ağlarıyla insanlar bir şekilde hayata tutunabildiler. ama artık böylesi bir tutunacakları dal da yok. çünkü bundan on yıl önce bu insanlara destek çıkan akrabaları, dostları da giderek yoksullaştı-lar. tüm bunların yarattığı ümitsizlik, güvensizlik, vatandaş olamama hissi, "bu benim devletim değil, bana sahip çıkmıyor, umursamıyor, beni dışlıyor" inancı çok tehlikeli.

    »bu his ne kadar baskın?
    çok baskın olduğunu söyleyebiliriz. insanlar en fazla bunu dile getiriyorlar. bir kere devlete olan inanç çok zayıf veya hiç yok. devletin kendilerine yardım edeceğine inanmıyorlar. kamu kurumlarına başvurup başvurmadıklarını sorduğumuzda birçok insan "oraya ayağımı atmam" diyordu. ama mesela belediyeye gidiyorlar.

    »sorumlu; güvenlik güçleri
    »binlerce köyün boşaltılması, yüz binlerce insanın yerinden edilmesinin sorumlusu hâlâ açık açık dile getirilmiyor. ortada bir özne yok neredeyse. araştırmanız boyunca ortaya çıkan sorumlu kim veya neresi? bu çok ilginç bir nokta. şu anda iki ayrı dil konuşuluyor. kiminle konuştuğunuza bağlı olarak farklı şeyler dinliyorsunuz. bir yanda devlet görevlileri var. onlar mesela "boşaltılan" değil, "boşalan köy" diyorlar. "yerinden edilmiş" değil, "yerinden olmuş" insanlardan, "teröristler"den bahsediyorlar... biz vali-vali yardımcılarına soru sorduğumuzda dediklerimizi düzelttiler; boşaltılan değil, boşalan köy diye. fakat tabii sivil örgütlerle, mağdurlarla konuştuğumuz zaman jandarmalar, korucular, güvenlik güçleri tarafından boşaltılan köylerden bahsediyorlar. pkk üyelerine "terörist" demiyorlar.

    biz yüzlerce insanla konuştuk ve bu konuştuğumuz insanların hepsi köylerinin jandarma veya korucular tarafından boşaltıldığını söyledi. iki görüşmemizde de pkk'nın baskısından bahsedildi. jandarmanın boşaltın dediği hallerde pkk'nın da köylülere "gitmeyin, giderseniz eşyalarınızı yakarız" dediklerini anlattılar. ama dediğim gibi, bizim görüştüğümüz köyleri boşaltılmış insanların gösterdiği adres güvenlik güçleri.

    »devletin bunu itiraf ettiği bir olay oldu mu şimdiye kadar?
    hayır yok. ama mesela aihm'den gelen ve davacıyla anlaşma yoluna gidilen davalarda örneklerine denk gelebiliyo-ruz. mesela davayla ilgili devletin "evet bu köy özelinde, güvenlik güçleri köyü boşaltmıştır veya yakmıştır" dediği şeyler görürüz. ama orada da bunun sadece o köyle sınırlı olduğu, genel bir durum olmadığı ve tekrarlanmayacağı söyleniyor. devlet bir tek bu davaların bir kısmında resmen güvenlik güçlerinin sorumluluğunu kabul etti.

    »devletin bunu kabul etmemesi neye yol açıyor, ya da kabul ederse nasıl faydalarını göreceğiz?
    pratikte devletin bunu kabul etmemiş olması çok önemli sorunlara yol açıyor. örneğin tazminat yasası'nın uygulanmasında görüyoruz bunu. çünkü bu, kabul edilmediği zaman şöyle bir durum ortaya çıkıyor. yasaya başvuran insanların çok büyük bir kısmı köyün güvenlik güçleri tarafından boşaltıldığını iddia ederek başvuruyor. bu durumda bununla ilgilenen komisyonlar zor durumda kalıyor, çünkü bu komisyonlarda çalışan yedi kişiden altısı kamu görevlisi. çok zor bir durum gerçekten. bir yanda bunu kabul etmeyen bir resmi politika var, bir yandan da bir yasa var ve bu yasayı uygulamakla yükümlüler.

    rapordan:devlet hatalarini kabul etmeli
    » türkiye'de yerinden edilme sorununun çözümü için atılmakta olan adımların kalıcı ve sürdürülebilir kılınması için çatışmalı dönemin tamamen geride bırakılması ve toplumsal mutabakatın sağlanması önem taşıyor.

    » bu amaçla, bölgede güvenlik koşullarının iyileşmesi ile pkk üyelerinin ve köy korucularının silahsızlandırılması ve topluma yeniden kazandırılması gerekiyor.

    » toplumsal mutabakatın sağlanması, kuşkusuz uzun ve zorlu bir süreç olacaktır. ancak hedefe ulaşmak zor olsa da bu alandaki çalışmaların bir an önce başlaması gerekiyor.

    atilabilecek adimlarin başlicalari:

    » ohal döneminde bölgede yaşanan köy boşaltmalarının anayasal hakların ihlali niteliğinde olduğunun hükümet tarafından açıkça kabul edilmesi; » yerinden edilme sürecinde meydana gelen ve devletin sorumlu olduğu insan hakları ihlallerinin yine hükümet tarafından kamuoyu önünde kabullenilmesi;
    » aynı dönemde güvenlik güçleri ve korucuların işlediği hak ihlallerinin ortaya çıkarılması ve hukuken mümkün ise faillerin yargı önüne getirilmesi;
    » bölgede çatışmalı dönemde oluşan toplumsal husumetlerin giderilmesi için kamu kurumları ile insan hakları ve yerinden edilmiş kişiler hakkında faaliyet yürüten stk'ların işbirliği yapmaları;
    » örgüt üyeleri silahsızlandırıldıktan sonra bunların arasında suç işlememiş olanların topluma kazandırılmalarının önünün açılması için yasal düzenlemenin uygulanabilirliğinin incelenmesi;
    » korucuların da silahsızlandırıldıktan sonra güvenlik ve eğitim haricindeki sektörlerde yeniden istihdamı için projeler üretilmesi...

    http://www.birgun.net/…a=95&devami=23369#haber_basi
  • zorunlu kürt göçü, akıllara, içinde oluştuğu bağlam itibariyle, farklı coğrafyalarda yaşananlar üzerine üretilmiş eli yüzü düzgün parçaları getirmektedir.

    (bkz: #3017179)
  • dis ulkelere suan kapi acilsa turkuyle, kurduyle, ermenisiyle, rumuyla, suryanisiyle hepicenek, toptancanak karlankop sinir kapisindan muthis bir cogunlugun ote tarafa gecmeye calismasindan olusan izdihamla kendisini kanitlayacak goctur. niye zorunlu olmasin arkadas, ilac yok, doktor yok diye kim cocugunun olusunu kucaginda tutmak ister. kim statusu bir adim otede olan ayi tarafindan asagilanmak ister. kim canindan disinden verdigi vergileri soyguncu takimi tarafinin swarovski taşla süslenmiş helasina sivanmis olarak gormek ister. kurdu turku, rumu suryanisi yok bunun %2lik cogunlugun disinda insanliktan cikmis bir rezillik icinde omur tuketmeye mahkum halkin tamaminin duydugu zorunluluktur..
hesabın var mı? giriş yap