• pink floyd- wish you were here türkçe çevirisi;

    ayırt edebileceğini mi düşünüyorsun
    cennetle cehennemi
    mavi gökyüzünü ve üzüntüleri?
    ayırt edebilir misin yeşil bir çayırdan soğuk bir ray demirini?
    bir maskeden, bir gülümsemeyi
    ayırt edebileceğini mi düşünüyorsun?

    değiştirmeni mi söylediler kahramanlarınla hayaletleri?
    ağaçlarla sıcak külleri?
    sıcak havayla soğuk bir esintiyi?
    avuntuyla değişimi? ve savaşta ilerlemek yerine
    başrol olmayı mı seçtin bir kafeste?

    keşke, keşke burada olsaydın.
    yıllardır bir balık havuzunda yüzen iki kayıp ruhuz biz sadece
    dönüp duran hep aynı yerde
    bulduğumuz ne?
    aynı eski korkular
    burada olsaydın keşke.

    ( special thanks to barefoot contessa )
  • önünde atatürk portresiyle dükkanını yeniden umutla açan hataylı bir esnafın, şimdilik boş olsa da, tüm kurtuluş caddesi'ne kaset çalardan dinlettiği eşsiz güzellikteki pink floyd şarkısı.

    hatay yine ayağa kalkacak.

    destek olmak isteyenler için instagram hesabı: nostaljikantakya
  • yazıya başlamadan önce, wish you were here albümünün pink floyd'un eski gitaristi syd barrett'a bir tribute niteliğinde olduğunu belirtelim. roger waters ve syd barrett'ın arasında (belki de tek taraflı) çok yakın bir dostluk olduğu söylenmekte; grupta syd'i en çok özleyen kişi waters'dır ve bu albümü baştan sona onun için yazdığı söylenir. ben de buna katılmaktayım.

    yine de, şarkının derinlerine inmeden ve türkçeleştirilmesine geçmeden önce, şarkılardan herkesin farklı anlamlar çıkardığı fikrini göz önünde bulundurmak gerek: bu şarkı iki dostun, sevgililerin, karı-kocanın veya aklınıza gelebilecek herhangi iki insanın ayrılışından sonra, özleyen tarafa kalan hayatın o kişi tarafından anlatılmasını en iyi duygulu şekilde sağlayan şarkılardan biridir. o yüzden işin syd ile alakasını bildiğiniz zaman, kulağa her ne kadar hoş gelmese de, erkekler (veya kadınlar diyeceğim ama, hiç eski sevgilisinin arkasından wish you were here dinleyen türk kızı görmedim, genellikle haklarını halil sezai'den, murat boz/dalkılıç'tan yana kulanıyorlar) bu şarkıyı sevgililerinden ayrıldıktan sonra bira eşliğinde dinlemekte haklı olabilirler. *

    biraz derinlere inelim, 3 başlık altında: **:

    i) syd barrett'a ne oldu?:

    efsanevi david gilmour floyd sahnesine adım atmadan önce, syd barrett grubun gitaristi ve kurucu üyelerinden biriydi. grup üyeleriyle arkadaşlığı da, grup kurulmadan öncesine dayanıyordu. hayatının önceki dönemlerinde baş gösteren şizofreni vakası, uyuşturucu kullanımıyla (genellikle lsd) daha da kötüleşti ve syd, çöktü.

    sahnede iyice gölgelere çekilmeye başladı. grubun diğer üyeleri roger waters, nick mason ve rick wright, kendisini çalışmalara git gide daha az dahil etmeye başladılar ve bir gün, dahil etmediler. david gilmour gruba katıldı ve 5-6 provadan sonra, syd barrett grubun lineup'ından çıkarıldı. gilmour ve barrett'ın arkadaşlıkları devam etti; gilmour barrett'ın 2 solo albümünün yapımcılığını üstlendi.

    ii) keşke burada olsaydın, syd barrett:

    şarkı, syd'in uyuşturucuya yenik düşerek neleri kaybettiğini açıkça gösteriyor. syd'in gruptan ayrıldıktan sonraki durağı, bir akıl hastanesi oldu. şarkıdaki "savaş" kavramı genellikle insanların birbiriyle yaptığı savaşla karıştırılıyor. aslında savaş, syd'in uyuşturucu yüzünden her şeyini yitirmesiyle sonuçlanan, kendiyle yaptığı savaşı niteliyor: kendisi yalnızlık karşılığında değer verdiği insanları kaybetti *. kendi özgürlüğünü kaybetmiş. farklı, değişken bir hayatı, akıl hastenesindeki sükunet dolu rahatlıkla takas etmiş. şarkı, uyuşturucuyla kısa sürede kafayı bulma hissi karşılığında syd'in neleri feda ettiğini sorgulayarak, bu feda edişin en sonunda, syd'in "hiç kimse" olduğu bir akıl hastanesinde * olduğunu gösteren ruhani bir son hissiyle devam ediyor. roger waters, syd'in bu hayatı seçmemiş olmasını diliyor ve "keşke burada olsaydın" diyerek; şarkının adını belirliyor ve şarkı bitiyor.

    iii) peki sen, dinleyici?:

    wish you were here, ayarlanmaya çalışılan bir radyo sesiyle açılıyor; ardından gitar giriyor. ilk başlarda sadece dinleyiciyiz; fakat ses en yüksek seviyeye ulaştığında, artık biz de şarkının bir parçasıyız. ses kulağımıza net ve güzel bir şekilde geliyor. sanki oradaymışız gibi.

    ardından şarkıya davet ediliyoruz; fakat nahoş bir şekilde. hoş bir davet değil bu. "yani, anlayabiliyorsun ha? * sana bir şey söyleyeyim; burada, sahne ışıklarının altında olmak o kadar eğlenceli ve şaşalı değil. sonuçta, hepimiz bir fanustaki kayıp ruhlardan ibaretiz. *" diyor şarkı bize.

    biz, dinleyiciler, içimizde her gün süregelen savaşta rol alacak kadar cesaretli miydik? belki değildik; belki de en sonunda elimize kalanın eski korkular olduğunu gördük * ve yanımızda olmayan o kişiyi özledik; sonuç olarak hepimiz aynıyız, insanız.

    ***

    yani, cehennetle cehennemi
    mavi gökyüzüyle acıyı
    ayırt edebildiğini söylüyorsun, öyle mi?
    ayırt edebilir misin peki,
    yeşil bir alanı, soğuk, çelik raylardan?
    bir gülümsemeyi, bir maskeden?
    sence bunu yapabilir misin?

    zorladılar mı seni peki,
    kahramanlarını hayaletlerle
    ağaçları sıcak küllerle
    serin bir meltemi, sıcak havayla ve
    değişimin kendisini, basit bir teselliyle değiştirmeye?
    süren savaştaki o yürüyüşü,
    bir kafeste oynanacak başrol karşılığında
    feda mı ettin?

    keşke; keşke burada olsaydın.
    seninle ben, yıllar boyunca
    o fanusun içinde yüzüp duran
    iki kayıp ruhuz, ikimiz.
    bakarken o eski, benzer anılara
    ne bulduk?
    o eski, benzer korkuları.
    keşke burada olsaydın.

    ***

    tüm şarkı çeviri/analizleri için:
    (bkz: suffocated/#27443415)
  • pink floyd'un harikalarindan sadece biri.en cok bogaz köprüsünden gecerken dinlemeyi cok seviyorum. bir deneyin. keyifli oluyo.
  • ne eski sevgiliye, ne de çoktandır görmediğin bir dosta söylenen şarkı...

    onlu yaşların sonunda tüm dünyayı değiştirebileceğine inanan, buna gücünün ve inadının yeteceğini düşünen çocukluğuma fısıldıyorum, ya da aynı masadayız o bana söylüyor, çoktandır seslerimiz birbirine karışıyordu, anlayamıyorum. o tüm heyecanıyla umuttan bahsediyor, bir şiir yarışmasında barış için savaş çıkartanları yazmış, ödül kazanmış. insanlar anladı diyor, anlamayacaklar diyorum içimden. yüzümde iğreti duran o gülümsemeyle aptallığımıza şaşırıyorum, bir insan onca yılda aptallığından hiç mi bir şey yitirmez?

    "did you exchange
    a walk-on part in the war
    for a lead role in a cage?"

    sen ağaçların aptalı, bense insanların diyorum. henüz bu şiirle tanışmamış, anlayabilecek mi bilemiyorum. tercihlerimizin sonunun hep garip yol ayrımlarına çıktığını biliyoruz. bir sistemi değiştirmek için önce o sistemin içine girip, sonra değiştirmelisin diyor. bense savaşta ön sırada olmaktan vazgeçtiğimi ama yine de bir kafeste konforu yaşamayı da kabul etmediğimi anlatıyorum. sadece sürenin bitmesini bekliyoruz. size ayrılan sürenin sonuna geldik, teşekkürler, beceremediniz...

    sevgili çocukluğum "içimde bir yerler öldü" derken seni yitirdiğimi anlayamamışım.

    how ı wish, how ı wish you were here....

    yaşamaya devam ediyor olsaydın, bana belki yeniden umuttan bahsederdin ve o gözü pek duruşundan bir şeyler bulaştırırdın. o kadar inanarak söylerdin ki belki ben de inanırdım. ama sonuç olarak,

    we're just two lost souls
    swimming in a fish bowl
    year after year
    running over the same old ground
    what have we found?
    the same old fears
    wish you were here...

    sana veda ederken bütün bu olmamışlıkla bu dünyaya sığabilmek için elimden gelen her şeyi yaptığımı söylemek istiyorum. dünya doğduğumdan beri otuz beş kez döndü güneşin etrafında. geleceğe anlamsız manalar yüklemenin bir anlamı sahiden yok, yaşadığım için tebrik etmeliyim kendimi. yine de masallara ve bir masalın en azından iyi bitmesi gerektiğine inandığımız için kimse suçlayamaz bizi değil mi? iyiki doğduk...

    "did they get you to trade
    your heroes for ghosts"?
  • roger waters'ın wish you were here albümü ile ilgili 1975 tarihindeki röportajından:
    -'dark side of the moon'dan sonra ortalıkta pek gözükmediniz.'wish you were here'i yapmak için niye iki sene beklediniz?
    -roger waters:dark side of the moon'un o kadar başarılı olması,bizim için yolun sonu gibiydi.yeniyetmeliğimizden beri kovaladığımız amaca ulaşmıştık.rock'n roll bağlamında yapılacak bir şey kalmadığını düşünüyorduk.
    -yeniden stüdyoya girmenizin sebebi neydi?
    -can sıkıntısı.yıllarca uğraşıp belli bir noktanın tam da istediğin yer olmadığını düşünüyorsun.aramızdan birinin yeni bir fikirle çıkıp gelmesini bekliyor gibiydik.sonuçta bir albüm yapmak için bir araya geldik,fakat kimsenin kafasında ne yapacağımıza dair bir fikri yoktu.'wish you were here'a başladığımızda'kimse orada değildi'.yalnızca bir alışkanlığı sürdürüyorduk.pink floyd olma alışkanlığını.herkesin aklı başka yerdeydi.orada bulunmak istemiyordum,çünkü bir birliktelik duygusu yoktu,aslında artık bir grup değildik.
    -albüm nasıl bir süreçte çıktı?
    -olayı dave tetikledi,'wish you were here'daki o ilk yüksek sesli gitar girişi,albümün başlangıç cümlesiydi.sonra oradan başlayarak shine on you crazy diamond üzerinde çalıştık.
    -o şarkı syd için yazılmıştı,değil mi?
    -neden syd için söz yazdığımı bilmiyorum.dave'in başlangıçtaki gitar cümlesi çok hüzünlüydü,belki de ondan.o melodi bütün albümü etkiledi.çok kasvetli günlerdi.'wish you were here'ın kayıtlarından önce syd'in durumu-parçalanmışlık-grubun genel ruh halini yansıtıyordu.
    -'have a cigar'da vokalist olarak roy harper'ı kullanmanızın sebebi neydi?
    -birçok insan,buna belki biraz ben de dahilim,benim şarkı söyleyemediğimi düşünür.şarkı söylemenin tam olarak nasıl bir şey olduğunu bilmiyorum.sesim müzikle her zaman uyumlu gitmiyor,estetik açıdan da aman aman değil.roy harper başka bir emı stüdyosunda kayıttaydı.iyi bir arkadaştır.rica ettik,gelip söyledi.
    -bir parçada da stephane grappelli var galiba.ama albümde adı geçmiyor...
    -biz 'wish you were here'ı hazırlarken o da alt kattaydı.dave parçanın sonunda country tarzı bir keman gerektiğini,en azından denemenin faydalı olacağını düşündü.stephane grappelli de bir numaralı stüdyoda yehudi menuhin'le kayıttaydı.yaşlı bir profesyonel olduğu için bizi reddetmeye çalıştı;bir sürü pazarlıktan sonra ikna edip tekerlekli sandalyesiyle üst kata çıkarttık.'wish you were here'ın sonunu çok dikkatli dinlemeniz lazım.nefesliler başladıktan sonra çok uzaktan bir keman sesi geliyor.biraz hakaret gibi olur diye adını çalanlar arasına koymadık.ama 300 dolarını aldı.
    -birçok insan 'wish you were here'ın hüzünlü bir albüm olduğunu düşünüyor...
    -bunu duyduğuma mennun oldum.dünya çok hüzünlü,boktan bir yer.syd için çok üzgünüm.şöyle bir geçmişe bakıyorum da,yıllarca bu duygudan uzak kalmıştım.yıllarca onun ve bizim hakkımızda yazılanlar yüzünden onu bir tehdit unsuru olarak algıladım.elbette onun önemi büyüktü,hemen her şeyi o yazıyordu.grup onsuz olmazdı,ama onunla da olmuyordu;birlikte çalışmak imknasızdı.'wish you were here'ı kaydederken stüdyoya gelmişti.o şişman,kel ve deli herifi karşımda gördüğüm anda gözyaşlarımı tutamamıştım.ama 'shine on' yalnızca syd için yazılmadıo şarkı,modern hayatın boktanlığından sıyrılmaya çalışan insanın nasıl bir yalnızlığa itildiğini gösteren bir sembol.bunu son derece hazin buluyorum.sanırım grubu biraz da bu bozdu.gazeteciler gerçeği araştırmıyorlar,çünkü bu mitolojiden para kazanıyorlar.
    -gerçek syd-pink floyd hikayesini de bilmek istemiyorlar mı?
    -istemiyorlar tabii.syd mitolojisi sayesinde istediğiniz hikayeyi uydurabilirsiniz-öyle de yapıyorlar zaten.syd'in ilk albümünün yüzde 80'ini yazması önemli,ama hepsi bu.yalnızca ilk albümde syd var,ikinci albümde tek bir şarkıda.hepsi bu ve insanlar bunu anlamıyor.
    -'shine on' aslında syd'e hakaret ediyor diye eleştiriler çıktı...
    -öyle mi?onu okumadım.'wish you were here' gelmiş geçmiş en iyi rock'n roll albümlerinden biri.çok başarılı olduk,bu yüzden de herkes bize yüklendi.bize saldırmak için syd'i alet ettiler.biri bir yalan uyduruyor,sonra da diğerleri ona inanmaya başlıyorlar.syd'in uzay rock'unun yaratıcısı olduğu palavra.uzayla ilgili tek bir parçası var:astronomy domine.uzayla ilgili başka bir şey yazmadı,ama onun bütün bu işlerin öncüsü olduğu yazılıp çiziliyor.hepsi boktan bir laf yığını.

    roll ocak 2002
  • demek, demek ayırt edebileceğini sanıyorsun;
    cenneti, cehennemden…
    mavi gökleri, acıdan…
    yeşil bir tarlayı ayırt edebilir misin soğuk çelik raylardan?
    ya bir peçenin ardındaki gülümseyişi?
    ayırt edebileceğini mi sanıyorsun?

    kahramanlarını hayaletlerle mi değiştirmeye zorladılar seni?
    sıcak külleri, ağaçlarla.
    sıcak havayı, serin bir meltemle.
    kuru teselliyi, değişimle.

    peki savaştaki önemsiz bir rol yerine
    bir kafeste lider olmayı mı seçtin?

    ne çok, ne çok isterdim burada olmanı.
    biz bir akvaryumda yüzden iki kayıp ruhuz sadece,
    yıllar yılı,
    aynı eski toprakları aşındıran,
    bulduğumuz şey ne?
    aynı eski korkular.
    keşke burada olsan…
  • dark side of the moon’un çok başarılı olması, pink floyd için yolun sonu gibiydi. yeni yetmeliklerinden beri kovaladıkları amaca ulaşmışlardı. rock’n’roll bağlamında yapılacak bir şey kalmadığını düşünüyorlardı. yeniden stüdyoya girdiler, sebebi kendi deyimleriyle “can sıkıntısı” idi. yıllarca uğraşıp belli bir noktaya gelince, geldikleri noktanın tam da istedikleri yer olmadığını düşündüler. gruptan birinin yeni bir fikirle çıkıp gelmesini bekliyor gibiydiler. sonuçta bir albüm yapmak için bir araya geldiler, fakat kimsenin kafasında ne yapacaklarına dair bir fikir yoktu. “wish you were here”a başladıklarında "kimse orada değildi". yalnızca bir alışkanlığı sürdürüyorlardı, pink floyd olma alışkanlığını. herkesin aklı başka bir yerdeydi. orada bulunmak istemiyorlardı bile, çünkü bir birliktelik duygusu yoktu, aslında artık bir grup değillerdi. olayı david gilmour tetikledi, “wish you were here”daki o ilk yüksek sesli gitar girişi, albümün başlangıç cümlesiydi. sonra oradan başlayarak “shine on you crazy diamond” üzerinde çalıştılar. roger waters neden syd için söz yazdığını bilmeden yazdı sözleri. david gilmour’un başlangıçtaki gitar cümlesi çok hüzünlüydü, belki de ondan. o melodi bütün albümü etkiledi. pink floyd için çok kasvetli günlerdi. “wish you were here’’ın kayıtlarından çok önce syd’in parçalanmışlık durumu grubun genel ruh halini yansıtıyordu.

    birçok insan “wish you were here'in hüzünlü bir albüm olduğunu düşünür. dünya çok hüzünlü, çok boktan bir yerdir ve grup syd için çok üzgündür. elbette onun önemi büyüktü, hemen her şeyi o yazıyordu. grup onsuz olmazdı, ama onunla da olmuyordu; birlikte çalışmak imkansızdı. “wish you were here’’ı kaydederken stüdyoya gelmişti. o şişman, kel ve deli herifi karşılarında gördüklerinde gözyaşlarını tutamamışlardı.

    “wish you were here” gelmiş geçmiş en iyi rock’n’roll albümlerinden biri. çok başarılı oldu, bu yüzden de herkes pink floyd’a yüklendi. kendilerine saldırmak için syd’i alet ettiler. bir yalan uyduruluyordu, sonra da diğerleri ona inanmaya başlıyorlardı. syd’in uzay rock’unun yaratıcısı olduğu da palavraydı mesela. uzayla ilgili tek bir parçası var: “astronomy domine”. uzayla ilgili başka bir şey yazmadı, ama onun bütün bu işlerin öncüsü olduğu yazılıp çizildi. hepsi boktan bir laf yığınından ibaretti.
  • bir makinenin vızıltılı sesini duyun ve soğuğu teninizde hissedin. bırakın kör edici ışık etrafınızda uçuşsun ve çöl kumları görüşünüzü yok etsin. boşluğu hissettiğinizde, sizi anlayan birinin anlamlı sözleri teselliniz olacaktır. bu sözler de pink floyd tarafından 1975'te ortaya konulan wish you were here albümünden bir nehir misali akar yüreğinize.

    şarkılarda işlenen temalar genellikle yabancılaşma, gerçekliğe duyulan hayal kırıklığı ve müzik endüstrisinin karanlık yüzü üzerinedir. müzik sektörünün insan ruhunu bir kenara koyup makineleşme eğilimi göstermesi üzerine oluşan varoluşçu düşünceyi ve insanla olan bağlantının kaybolmasını anlatır.

    person of interest dizisinin 4. sezon finalini de derinleştiren albümdeki "welcome to the machine" parçasında kısıtlanmışlık temasını görürken aynı zamanda da uğultulu sesler çıkaran bir makinedeki üretim hattındaymış gibi hissederiz. arkada bu sesler ilerlerken biz de plak şirketleri tarafından yetenekli sanatçılara verilen sahte şöhret vaatlerini ve hayal kırıklığını görürüz.

    "what did you dream? ıt's alright, we told you what to dream... you dreamed of a big star" (welcome to the machine)

    albümün kapak resmi dikkatimizi çeker: görsel
    albüm temaları temelde hislerini kaybetme, insan olmayı kaybetme, yabancılaşma ve makineleşme üzerine olduğundan albüm kapağı fikri için hem duygusal hem fiziksel anlamda "yokluk, var olmamak" kritik bir unsur niteliği taşır.

    albüm kapağında yanmakta olan adamın müzik endüstrisi nedeniyle tükenmişliği temsil ettiği, karşısındaki adamın boş bakışlarının ise uyuşukluk ve boyun eğmeyi gösterdiğini söyleyebiliriz. müzik endüstrisinin karanlık yüzünü güçlü bir biçimde temsil etmektedir. el sıkışma ise genelde insanların otomatik yaptığı bir davranış olduğundan burada anlamsız insan etkileşimini temsil eder. yabancılaşmayı ve hislerimizden kopmanın nasıl yaygınlaştığını anlatmaktadır.

    bu albüm başta progresif rock olmak üzere birçok tür için farklı yolların açılmasına olanak tanımıştır. unutulmaz melodileri ve derin sözleriyle müzik tarihindeki yerini koruyacak bir albümdür wish you were here.
  • pink floyd'un kayıtları ilk gergin geçen albümüdür. ama bu gerginlik grup elemanlarının birbiriyleriyle geçinememelerinden değil, dark side of the moon'un başarısının üzerlerlerinde yarattığı büyük beklentilerden kaynaklanmıştır. çünkü daha önce bir sürü kesim tarafından ciddiye alınmayan bir toplulukken, birden rock müziğin mihenk taşına dönüşmüşlerdir. bunun sonucunda, herhangi bir şeyi kaydetmek için stüdyoya girme lüksleri kaybolmuştur.

    roger waters bu durumu dark side of the moon ile başarmak istediğimiz birçok şeyi (zengin ve meşhur olmak) başarmıştık gibisinden belirtmiştir. grup önce 1974'te households project diye saçma bir işe başlar. enstrüman kullanmadan, ev eşyalarıyla bir albüm yapmayı düşünürler. ama sonra projede bir ışık görmedikleri için vazgeçerler.

    ondan sonra bilindik wish you were here albümüne odaklanırlar. roger waters'ın kafasında özlemler belirir. en başta syd barrett'a karşı. belki de onu yarı yolda bırakmış gibi hissetmenin getirdiği bir suçluluk duygusu buna neden olur. david gilmour gitarı eline alır ve hüzünlü bir solo atmaya başlar. albümün kayıtlarını bu solo tetiklemiş olur. çünkü soloyu duyan roger waters, shine on you crazy diamond'ın dokunaklı sözlerini yazmaya başlar. sonra hepsi parçanın üzerinde çalışmaya başlarlar ve shine on you crazy diamond efsanesi ortaya çıkar. belki syd barrett'ı en çok özleyen waters olduğu için, lead vocal işini david gilmour'a bırakmaz. sonra yine eleştirisel bakışı işe koyulur. kendilerinin de artık çok önemli bir parçası haline geldiği müzik endüstrisini eleştirir. ortaya welcome to the machine ve have a cigar çıkar. david gilmour welcome to the machine'nin kendisini söylemekte en çok zorlandığı parça olduğunu da belirmiştir. ayrıca, roger waters have a cigar'da which one's pink diyerek, o zaman grubu terk etmek kafasında olmasa bile, ilerde yaşayacağı gruptan kopuşuna bir selam çakar. sonra sıra roger waters'ın yine bütün özlediklerine sıra gelir. birçok insan wish you were here'in syd barrett'a ithaf edilerek yazıldığını düşünse de, roger waters shine on you crazy diamond'ın özellikle onun için yazıldığını fakat wish you were here'in daha genel bir parça olduğunu belirtmiştir. waters stüdyoda gilmour'u o bilindik wish you were here parçasının girişini çalarken yakalar ve ikili parçanın üzerinde çalışmaya başlarlar. sözler tabii yine roger waters'tan gelir. bu arada yan stüdyoda kayıt yapan stephane grapelli'yi getirirler ve kemanını kullandırırlar. ama sonra kemanın baskın olduğu versiyonu kullanmazlar. tabii atlanmaması gereken ve bilindik bir olay olan, kayıtlarda beklenmedik bir misafirin gelişidir. bu kişi albümü ithaf ettikleri syd barrett'tır. bu ziyaret hepsinin üzerinde bir şok etkisi yaratır. çünkü uzun zamandır haber alamadıkları eski dostları, karşılarına eski karizmatik halinden eser kalmamış, şişman ve kel bir şekilde karşılarına çıkması bütün grup elemanlarını hüzne boğar.

    sonuç olarak grubun en duygu yüklü albümü ortaya çıkar. çünkü dark side of the moon hayatı, animals düzeni eleştirir.the wall ise eğitimi, savaşı, iletişimi sorunlarının insanda yaratığı çöküntüyü ortaya koyar. ama wish you were here müzik endüstrisini eleştirmenin dışında, saf duygudur. çok hissidir. bunda david gilmour'un gitarı ve roger waters'ın sözleri baş roldedir. ilk defa rick wright hiçbir parçanın vokalinde yer almamıştır. zaten bu albümle artık rick wright ile nick mason iyice pasifleşmiş, dark side of the moon'a kadar olan omuz omuza olan iş birliği bitmiş ve yük tamamen roger waters ve david gilmour'a binmiştir.
hesabın var mı? giriş yap