• ben küçükbakkalköy'den ev alabilme hayalleri kurarken, insanların hakkında sokak sokak yaşanabilite raporları sunduğu şehir. adaletini öpim dünya.
  • https://www.youtube.com/watch?v=eqf7fdeuepa

    ortalama istanbul'lunun sorunu da bu. ankara'ya gider, ankara'yi begenmez. izmir'e gider, izmir'i begenmez falan filan... tersi de dogru. temel mesele, ankara'ya gidip istanbul'u ariyor ya da istanbul'a gidip izmir'i ariyor olmaniz oysa ki. cok dogal olarak, bulamayacak ve hosnut kalmayacaksiniz.

    los angeles'da insanlar sabahin dordunde iskembe corbasi icmeye gitmezler, sabaha kadar eglence adi altinda da tepinmezler (bu cumleden los angeles'da club yok anlami cikarani kaale almiyorum). malibu'da surf yaparlar, venice beach'de drum circle'a katilirlar, sunset boulevard'da comedy club'a giderler, santa monica mountains'da trekking yaparlar, gecenin ilerleyen saatlerinde islak hamburger ya da iskembe corbasi tuketmezler gidip food truck'tan mexican yerler vesaire vesaire... zira her yerin aliskanligi, kulturu ayri.

    bir los angeles'li da istanbul'a gelip "lan burada surf yapilmiyor, ne boktan yer" dediginde agzina terligin tersi ile vurulmayi ne kadar hak ediyorsa, los angeles'a gelip de "burada sabaha karsi iskembeciye gidilmiyor, ne boktan memleket" dediginizde pek farkli konumda olmuyorsunuz.

    "abicim sen sabahin korunde iskembe iceceksen istanbul'da kalsaydin ya? kaplumbaga misin ki gittigin yere bir sehirden beklentilerini, aliskanliklarini goturuyorsun ?" deseler diyecek cok da mantikli birseyleriniz olmadigini farkettiginizde los angeles'dan da haiti'den de zanzibar'dan da tad alabilirsiniz. aksi taktirde tum dunyada bos yere istanbul'u arar durursunuz.

    kaldi ki tum dunyada bosa aradiginiz o istanbul cidden pek de oyle ahim sahim bir yer degil.
  • eğer görüşün açık olduğu ender gecelerden birisinde topanga tepelerinden bu şehre bakarsanız, güneydoğu-kuzeybatı hattını takip eden ve sadece lax'te kırılarak ilerleyen hava trafiğini, yüzlerce mil uzunluğunda somut bir cisimmiş gibi havada pekmez hızında akarken görebilirsiniz.

    'ne var onu hava trafiği yoğun olan her yerde görebilirsiniz' demeyin, göremezsiniz. bunun özelliği hava trafiğinin yoğunluktan somutlaşması değil sadece; ona paralel ve denk uzunluktaki kara trafiği hatlarıyla uyum içinde görünmesi. sanki birisi kara trafiği hatlarından birisini tırnağıyla sökmüş gökyüzüne taşımış gibi görünüyor. insanlığın gezegenin üzerindeki geleneksel hareketinin x, y ekseninden çıkıp z eksenine taşması bir seferde kabak gibi görülüyor.

    peki bundan ne anlamanız gerekiyor? onu bilemem. ben gördüğümü söylerim. git arkadaşına başından geçmiş gibi anlat, los encılıs günlerim ve z ekseninin keşfi diye havanı bas. ne bileyim ben?
  • gidenin ya büyük bir hayal kirikligina uğrayıp nefret edeceği, ya da aşık olup bir omur boyu geri donmeyi hayal edeceği pasifik sehri. ortası yok.

    nefret edenleri anlamak mümkün. genelde burada yasayan bir rehberleri olmadıgı icin hollywood bulvarı gibi turistik ama les yerleri gezip bu muymuş ya los angeles diyenler. arabaları da olmadigi icin toplu taşıma adına neredeyse hiç bir seyi olmayan bu sehirde bir yerden bir yere saatlerce suren trafikle ulaşıp sonunda da saçma sapan turistik tuzaklarla karsilasinca hakli olarak nefret ediyorlar. uzerine bir de iyice cigirindan çıkan evsiz nüfusunu katınca hepten soguyor insan. downtown zaten kimsenin gecmek bile istemeyeceği bir bataklikken simdi venice beach gibi yerler bile evsiz cadirlarindan adim atılmaz hale gelmiş (her ne kadar son donemde biraz bu bölgeleri evsizlerden arındırma calismalari olsa da). hem havasının güzelliği, hem de california'nin liberal uygulamaları nedeniyle ulkenin her yanındaki evsizler los angeles ve san diego'ya akiyor.

    ama... sehri tanıyan biriyle ve arabayla bu sehri gezince aşık olmamak mümkün degil. her seyden once cennet gibi havası... okyanus kenarında olmasina ragmen sıfır nem. yıl icinde hava neredeyse hep ayni. 15 derecenin altına düşmez ve 25 dereceyi nadiren geçer. kisi yazı bir neredeyse. miami gibi her daim sıcak ama nemden çekilmeyen bir hava degil bahsettigim. aksine her daim ferahlatan, neredeyse hiç üşütmeyen, yazları bunaltmayan cennet bir hava.

    pasifik kiyisi boyunca mükemmel plajlar dizilmiş. santa monica deseniz bir plaj sehrinden öte, inanılmaz canlı ve güzel bir yer. hemen altında dünyanın en ilginç tiplerinin toplandigi, graffitileriyle ve kaykay pistiyle unlu venice beach... kafanızda filmlerden kalan bir bikiniyle kaykay yapan kızlar imajı varsa amerika'yla ilgili orası burası iste. mükemmel manzarasıyla pacific highway'den biraz kuzeye sürünce olağanüstü malibu kumsallarıyla karsilasiyorsunuz. daha güneyde ise manhattan, redondo ve newport beach sıralanıyor. ama los angeles'a dahil olmasa da hepsinden güzeli 1 saat ötedeki laguna beach tam bir cennet.

    plajlarla bitmiyor is. getty villa da tarih, sanat ve manzaraya doyuyorsunuz. üstelik ücretsiz. getty museum de benzer sekilde hem manzarası hem sanat eserleriyle güzel vakit geçirmenizi sağlıyor. ya griffith observatory? butun los angeles'i ayaklarinizin altına seriyor. aksama doğru gidip los angeles'i tepeden hem gunduz izlemek, hem de gun agarmasini izleyip sehrin gece isiklara bürünmesine sahit olmak inanılmaz zevkli. tabi ki icerideki observatoryideki sergiler de cabası.

    griffithle birleşmiş sekilde olan runyon canyon'da he hafta sonu hike yapmak? los angeles'ta yaşayıp da bir sekilde sporla ilgilenmemek mümkün degil ki. herkesin fit olduğu, yaz kis sort ve atletle gezilen bir yerde kolay mi fit olmamak? hollywood yazisinin kendisi tirt, bir numarası yok. ama oraya çıkmak icin de super bir yürüyüş yolu var. hollywood golüne karşı mükemmel fotolar çekebilirsiniz.

    ucla kampüsünün yer aldigi sirin westwood sehrine de bir parantez acmak lazım. öğrencilere yakin bir yaştaysanız bu sirin mahallede bitmek bilmeyen partiler ve eglenceler icinde zamanı unutabilirsiniz. üstelik 1-2 mil gittiğiniz zaman ya santa monica'da ya da beverly hills ve partilerin merkezi olan (ayni zamanda gay mahallesi de olan) west hollywood'dasiniz. hollywood yildizlarinin yasadigi malikaneler ise kampüsün hemen sinirindeki bel air mahallesinde.

    sehrin her yanini saran palmiyeler, her daim tatil yöresindesiniz hissi veriyor. benim gibi sehir gibi sehir sevenlerin basta epey yadirgayacagi bir sey. benim los angeles'i sevmem 3 sene surdu. bu 3 sene boyunca bir yerden bir yere yürüyerek ya da toplu taşımayla gidebileceğim, sokakları kalabalık bir sehirde olmadigim icin hayıflanıp durdum. los angeles'ta arabasız kolunuz kanadınız kirik, sokaklar genelde boş, sehirde bir mahalleden digerine bile bilmem kaç şeritli otobanlarla gidiliyor. aslında los angeles bir sehir bile degil. onlarca ufak sehrin yan yana dizilmesinden oluşmuş bir kasabalar topluluğu. ama iste 3 sene sonra anladım ki los angeles gibi kendine özgü bir yer yok dünyada. dünya uzerindeki cennet desem az kalır. özellikle maddi sikintiniz yoksa baska bir yerde yasamak icin bir neden de yok. ben de o 3 senenin sonunda baska yerde artık nasıl yaşarım diye düşünmeye başladım.

    benim los ángeles maceram 6 sene sonra bitti ve dogu yakasına tasindim. ilk bir kaç sene boyu los angeles'ta çekilmiş filmleri bile izleyemeyecek kadar burnumun direği sızlıyordu. ama insanoğlu her seye alisiyor. simdi sadece tatlı bir ani...
  • iki buçuk senedir yaşadığım yer. ilk geldiğimde pek sevememiştim çünkü şehir çok büyük ve bölgeler arasındaki mesafeler çok uzak gelmişti. los angeles'ta arabasız bir yaşam inanılmaz zor; araba insanı değilseniz veya çeşitli sebeplerden dolayı araca kolay ulaşamıyorsanız yollarda sürünüyorsunuz ve dolayısıyla şehrin tadını çıkarmanız da tahmin edeceğiniz gibi zor oluyor. ayrıca saatlerce sokaklarında yürüyüp dolaşıp gezilecek bir şehir yapısı olmadığı için de los angeles'a bir türlü ısınamıyordum. ancak zamanla sevmeye başladım.

    ayrıca buraya sonradan gelen başka birçok kişiden de benimle benzer süreçlerden geçtiklerini duydum, çoğu başta hiç sevemedikleri bu şehri zamanla çok sevdiklerini hatta aşırı bağlandıklarını söyledi. (direkt en baştan çok sevenlerin sayısı da oldukça fazla bu arada)

    peki zamanla nasıl seviliyor? bir kere herkesin ilk söyleyeceği şey genellikle havası olur ki gerçekten harika bir havası var. yaz-kış güzel işte. ne çok sıcak ne de çok soğuk.

    ayrıca palmiyeler ve şehrin geneline yayılmış olan chilling havası, her daim tatil şehrinde yaşıyormuşsunuz gibi bir atmosfere sahip. çeşitli kültürlerin ve mutfağın bir araya geldiği bu şehir, dışarıda vakit geçirmek isteyenlere sonsuz seçenek sunuyor. üstelik, kültürel ve sanatsal etkinliklerin eksik olmadığı bir yer burası. bunun yanı sıra, doğa etkinliklerini sevenler için harika parklar ve okyanus gibi doğal güzellikler de hemen yakınınızda bulunuyor. sonuç olarak, burada keyif almayı öğrendikten sonra sıkılmak neredeyse imkansız bir hâl alıyor... valla bunu ben biraz geç anladım ama sonunda anladım yani :)
  • los angeles güzel derken sadece yolları, müzeleri, mahalleleri, turist atraksyonlarını kast etmiyoruz. los angeles bunlar açısından da zaten çok güzel bir yer, şehire sadece gezmek için gittiyseniz ve hakkında ortalama bir fikriniz olmasını istiyorsanız en az 5-7 gün ayırmanız lazım. ancak los angeles’ın esas güzelliği, şehirin sosyal dokusu ve kişide oluşturduğu hissiyattır bana göre.

    benim ilk ziyaretim 2016 yılındaydı. insanların nasıl birbirine karşı bu kadar sıcak kanlı, konuşkan, güler yüzlü olabildiğine inanamamıştım bir süre. polis sizinle sohbet eder, kasiyer, garson, bankta oturan adam, köpek gezdiren teyze, kırmızı ışıkta yanınızda bekleyen arabanın şöförü, göz göze geldiğiniz herhangi biri işi gücü bırakıp sizinle bazen kısa bazen uzun sohbet eder ki ben turist olduğumdan benimle olan sohbetler biraz uzuyordu, merak edip soru soruyorlardı çünkü. bu açıdan dünyada eşi benzeri yoktur los angeles'ın, büyük şehir koşturmacasından, büyük şehir kabalığından uzaktır. sizi birey olarak kabul eder ve bir ailenin parçası olarak hissettirir. eğer siz de sosyal fobisi olan biri değilseniz, çok güzel arkadaşlıklar kurabilir, çok iyi vakit geçirebilirsiniz bu şehirde. bir şehri, bir lokasyonu gerçekten güzel yapan şey de bence budur. sadece fiziksel güzellikler, coğrafi özellikler o an birileriyle paylaşılamıyorsa zamanla unutulup gidecektir. melekler şehri ise her daim aklınızda kalacaktır.

    los angeles tatlı bir rüya gibi, gerçek olamayacak kadar güzel bir şehir.
  • açık ara california'nın en keyifli şehri.

    ben de burada yasamayı düşünenler için naçizane kendi görüşlerimi paylaşmak isterim.

    debe'de yazan entry'e katılıyorum. bu şehirde arabasız yaşanmaz. toplu taşıma evsizler ve fakir insanlar tarafından kullanılır. dolayısıyla bu şehire bir şekilde gelecekseniz mutlaka araba kiralayın. bir haftalık tatilde de, üç aylık dil kursunda da her türlü bir araç lazım. yine de ısrarla toplu taşıma kullanmak isterseniz metroların yanındaki otomatlardan tap card isimli toplu taşıma kartını alın. bizdeki istanbul kart'ın aynısı, her araçta geçerli.

    manzarası ve okyanusu büyüleyici güzel. hollywood'un tepeleri de santa monica'nın sahili de huzur verici. fakat sahil şeridi devasa uzun olduğu için boş gelebilir. biz almışmışız tabi aralarında 10 metre dahi olmayan sıkışık sıkışık beach club'lara böyle doğal bırakılan yerler sakin geliyor.

    şehrin hiç bir mekanında kapalı alanlarda sigara içilmiyor. aynı şekilde mekanların bahçeli alanlarında ve teraslarda da sigara içilmiyor. bunun için sigara içme alanlarına yönelmeniz lazım. dolayısıyla sigara kullanmayan birisiyseniz bayılırsınız bu duruma. biz bira içerken sigara içmezsek olmaz mantığında olan değişikler olduğumuz için haftasonları bu şehre yakın olan san diego isimli şehre gidiyoruz. orda da sigara yasağı var ama daha esnek.

    bildiğiniz üzere abd'nin yemek kültürü çok iyi değil. fakat los angels tam bir göçmen şehiri olduğu için her çeşit yemeği yiyebilirsiniz. türk restoranları da var bir kaç tane fakat çok iyi değiller. üzülüyorum valla. elin yunanlıları mesela bir güzel mekanlar, tavernalar açmıslar bizim yemeklerle şov yapıyorlar. biz bunu başaramamışız. yine de “the great greek” isimli restoranı tavsiye etmeden geçemeyeceğim. kalabalık arkadaş gruplarıyla gidin. halay falan çekebileceğiniz ender yerlerden abd'deki. tabi ki yunanca :))

    bunlar dışında alışveriş ihtiyacınız falan olursa “citadel outlets” isimli avm'ye mutlaka gidin. üst düzey markalarda çok güzel indirimleri oluyor.

    canınız içki almak isterse bevmo isimli likör shop'u önerebilirim. içeride bulamayacağınız içki yok. türk rakısı falan da var.

    gece kulübü opsiyonu ise sınırsız hehehe. yine de hollywood'da yer alan avalon isimli kulübe bir uğrayın derim.

    bu şehrin en sevdiğim özelliklerinden birisi de home party kültürünün olması. westwood'da ucla isimli üniversite olduğundan her hafta sonu bir parti bulmanız mümkün. üniversitenin oradaki evlerin olduğu caddede cuma geceleri 10 gibi falan turlayın mutlaka size uygun bir parti bulursunuz.

    şehirde genel olarak casino yasak fakat blackjack ve poker oynamak isterseniz havaalanının yanında bulunan hollywood park & casino'yu tercih edebilirsiniz.

    kısaca bu şehri sevmemeniz için hayatı da aynı oranda sevmemeniz gerekiyor diye düşünüyorum. yapmak istediğiniz her şeyi size sunan bir şehir. havasına iklimine falan girmiyorum bile daha iyisi olamaz.

    e: imla
  • bu sehre gidip beklentilerinin cok altinda kaldigini soyleyen insanlar tam olarak hayatta ne istedigini bilmiyorlar ya da kafalarindaki basmakalip fikirlerden cikamamislar. sokaklari saatlerce yurumek, sehir merkezi, kiliseler ve tarihi yapilar gormek icin abd'ye gidilmez zaten. o avrupa'da fazlasiyla mevcut. abd'nin o kadar tarihi yok. bunu los angeles'a gelmeden biliyorlardir. bu sehirde aranip da bulunamayacak bir tarih vardir o da adamlarin ellerinde degil. bu sehirde neler varmis diye siralarsak:

    -plaj hayati seviyorsaniz, venice beach ve santa monica'si bile tek basina yeterliyken daha onlar gibi nice plajlari ve yuzlerce mil uzunlugunda bir sahili mevcut.

    -sinemaya merakliysaniz universal bile tek basina yeterliyken, paramount, warner bros, sony ve daha bir suru irili ufakli film studyosu, el capitan, chinese, kodak basta olmak uzere yuzlerce sinemasi, hollywood'in icinde film dunyasiyla ilgili bircok muzesi mevcut.

    -muzeleri seviyorsaniz, getty museum tek basina yeterliyken tarih muzesi, sanat muzesi, madame tussauds, guiness rekorlari muzesi ve daha onlarca muzesi mevcut.

    -yesilligi parklari dogayi seviyorsaniz sehrin her yeri yesillik, her yeri park. yuzlerce hiking yapilacak trail'i var, tepeleri var, okyanus kenarinda zaten. griffith museum etrafinda hiking yapmak ve sehri izlemesi bile yeter.

    - eglenmeyi, gece hayatini seviyorsaniz sunset caddesi, santa monica, hollywood sokaklari bar, gece kulubu kayniyor.

    - alisverisi, tuketimi seviyorsaniz sehrin her yani amerikan zinciri markalarlarla dolu, en ucuzundan en pahalisina binlerce alternatifli, alisveris merkezi var.

    - arabalari, hiz yapmayi seviyorsaniz sehirde arabadan bol birsey yok, her turlu araba kiralanabiliyor, 10 seritli yolundan, dagin basindaki mullholand drive tarzi i bir suru virajli yollara sahip.

    -cocuklarin eglenmesini istiyorsaniz, oyunlari adrenalini seviyorsaniz disneyland, legoland, universal gibi birbirinden buyuk ve guzel eglence parklari mevcut. bunun disinda irili ufakli aquaparklari, kucuk parklari mevcut.

    -uzun yolculuklar yapmayi, gezmeyi seviyorsaniz dunyanin en buyuk havayollarindan birisi bu sehirde ve dunyanin en uzak noktasi sidney'e bile dogrudan ucuyor (dunyanin en uzun yolcu ucagi mesafesi). las vegas, san diego, san francisco gibi turistik sehirler araba mesafesinde, haftasonu gidilecek cinsten.

    - spor yapmayi seviyorsaniz sehirde sorf ve diger su sporlarini yapmak surekli mumkun, genis bisiklet yollari, futbol sahalari epey derecede fazla var.

    - yemek yemeyi seviyorsaniz dunyanin bircok unlu ascisi sehirde, onun disinda dunyanin butun ulkelerinin mutfagindan restoran bulmak mumkun. her butceye gore secenek fazlaligi var.

    - para harcamayayim, ucretsiz egleneyim diyorsaniz sehirde ucretsiz muze, parti kayniyor. park ve plajlarin zaten hepsi ucretsiz.

    haydi bu yukarida yazdiklarimin hicbirini sevmiyorsunuz ve odunsunuz diyelim, 4 mevsim yaz yasaniyor ve hava sicak. bu bile tek basina yeter. onun tadini cikarin bari.

    ayrica bu sehir hakkinda yazilmis en okunasi yazilarindan biri icin biri : (bkz: yeni başlayanlar için los angeles/#14756237)
  • eskisehir'in 700 yil sonraki haline acayip benzeyen, col ikliminden gani gani nasibini almi$ gunduzleri anormal sicak geceleri super soguk, downtown'daki 3 tane ba$ibozuk gokdelen di$inda 1 ya da 2 katli evlerden ibaret.. dumduz dupeduzgun yollarin her biri birbirini 90 derece kesen $ehir.. yol da yol.. gece tepeden seyredilebilecek konu$lanmaya sahip $ehir..
  • melekler şehri.

    bu şehirden kısıtlı zamanda maksimum verimi alabilmek için gerekli olan birtakım ipuçları ve programı kendi gözlem ve tespitlerime dayanarak paylaşacağım. bu entari, şehre ilk defa ayak basacak kişilere hitap ediyor; gözlemlerimdeki yanlışlıkları bu şehirde uzun zaman geçirmiş sözlükçülerin düzelteceği kanısındayım.

    los angeles'ta geçirilecek minimum süre, şu mekanlara uğramaya yetecek şekilde ayarlanlanmalı; mümkünse bu bölgeler görülmeden şehir terk edilmemeli.

    santa monica beach - venice beach - getty center - little tokyo / chinatown - downtown - grand central market - hollywood walk of fame - petersen automative museum - rodeo drive - beverly hills - griffith observatory - en az bir adet film stüdyosu (universal'ı öneririm) - ve tabi ki disneyland. zamanı fazla olanlar las vegas ve grand canyon turunu da planlarına ekleyebilir. ben eklemiştim ve çok memnun kalmıştım. vegas #138057850 ve grand canyon #138166394 #138249858 başka bir entarinin konusu olsun.

    kalınacak bölgenin tur planına uygun olarak seçilmesi, ulaşım süresini minimuma indirip gezilecek yerlere daha fazla vakti ayırabilmek açısından önem arz ediyor. her bölgenin avantajlı ve dezavantajlı olduğu konular var. santa monica bölgesi yukarıdaki bölgelere genel anlamda uzak kalıyor. hollywood göreceli olarak pahalı. downtown fiyat ve ulaşım süresi bakımından biraz daha avantajlı; fakat orada da gece vakti homeless problemi var. evsizlerin şimdiye kadar kimseye salça olduğuna şahit olmadım; fakat bu durum temkini elden bırakma anlamı taşımıyor. uyuşturucu madde bağımlısı olmaları hayli muhtemel.

    maalesef los angeles'ın müthiş bir metro ağı yok. yukarıda listelediğim yerlere erişebilmek için otobüs (birçok aktarma gerektirecek) ve uber gibi alternatif de gerekecek. araba kiralamayı çok öneremeyeceğim; çünkü şehirde hem park problemi var hem de kaliforniya'da benzin biraz pahalı. ulaşım metodunu netleştirdikten sonra yukarıdaki rotayı detaylı incelemeye başlayabiliriz:

    santa monica pier: iskeleyi gezeceksiniz. plaja inip dönme dolap ve iskeleyi gören bir yerde kesinlikle mola verin. okyanus'ta yüzme tecrübesini henüz edinemedim; o yüzden yüzme konusu hakkında yorum yapamayacağım. burada venice beach'e bisikletle geçilmesini öneririm. okyanus esintisi eşliğinde bisiklet sürmenin keyfi çok az şeyde var.

    santa monica pier: görsel
    iskelenin ucundan bir kare: görsel
    iskele: görsel görsel
    tarihi route 66 yolu burada son buluyor: görsel
    forest gump: görsel

    getty center: bu müzede çeşitli sanat eserleri var. van gogh ve monet'in eserlerini görmek mümkün. görsel görsel fransa kralı henry'nin mobilyalarının sergilendiği bölümü de çok beğenmiştim. görsel
    bunlara ek olarak bu müzenin bulunduğu kompleks harika bir la manzarası sunuyor. tek başına şu manzaralar bile burayı görmeye değer kılıyor: görsel görselgörsel

    little tokyo / chinatown: beklentileri düşürüp de gitmekte fayda var. aksi takdirde hayal kırıklığına uğrama riski mevcut. ben yalnızca new york'taki chinatown'a gitmiştim; la'deki chinatown nyc'dekine göre oldukça gösterişsiz kalıyor. little tokyo ise japon mutfağını denemek isteyenler için güzel bir seçim olabilir. şöyle bırakayım: görsel görsel (meraklıları için bento box menüsünü şiddetle tavsiye ederim.)görsel

    downtown: burası beni en çok şaşırtan yerler arasında. abd'nin en büyük ikinci şehrin finans merkezinin bu kadar tenha olmasını hiçbir şekilde anlamdıramamıştım. bu gökdelenlerde çalışan beyaz yakalılar neredeydi, niçin bu bölgede mesai bitimi karmaşası*yaşanmıyor, ve köşe başlarında niçin bu kadar evsiz* nüfusunu barındırıyor? bu soruların yanıtını ortaya çıkaracak kadar gözlem yapma fırsatına sahip olamadım. görsel görsel görsel

    gece vakti ise bu bölgede adeta in cin top oynuyor. görsel
    bu bölgenin bir diğer problemi ise her köşe başını parselleyen homeless grubu. bölgeyi adımladığım süre boyunca herhangi bir güvenlik sorunuyla karşılaşmamış olmama rağmen temkini elden bırakmadım; nitekim evsizlerin çoğunda uyuşturu madde bağımlılığından kaynaklandığını düşündüğüm benzer semptomlar vardı. kendi kendine yüksek sesle konuşanlar, kendi kendine tiyatro oynayanlar, ilginç jest ve mimikler adeta bir tiyatro sahnesini anımsattı bana. bütün evsizler organize olup akşam üzeri oynayacak oldukları oyunun provasını yapıyor gibiydiler.

    homeless'ların parsellemeye başladıkları köşe başlarını anlamanın en temel yolu ise kesif idrar kokusu. uyuşturu madde ve aşırı şekerli bir enerji içeceğinin vücuttaki reaksiyonu sonucunda ortaya çıkan idrar kokusunu on kilometre öteden tanır hale geldim. bahsettiğim bu kokuyu metrolarda da tecrübe etme fırsatınız olacak; o yüzden hazırlıklı olmanızı öneririm. bir diğer önerim ise metroda asla oturmamak; oturmak zorunda kalındığında da üzerinizdeki giysileri eve/otele varır varmaz çıkarmak. evsizler metro vagonlarını da mesken bellemişler. o koltuk süngerlerinin ne gibi boşaltım artıklarını içine çektiğini tahmin etmek pek zor değil.

    şöyle bir homeless quarter bırakayım. görsel karşıdan bir homeless geldiğinde yolunuzu değiştirmek en sağlıklı seçim olacaktır. uzun yıllardır amerika'da yaşayan bir arkadaşım, uyuşturucu madde tesirindeki bir çatlağın*ani saldırısı ihtimalini düşünerek rayların yanında asla metro beklemediğini söylemişti. salça olan freak tiplere karşı en etkili çözüm ise türkçe konuşmakmış; kendisinin anlaşılmadığının farkına varan freak tip umudu kesip anında uzaklaşıyormuş. (çaresizlikten dolayı homeless hayatı yaşamak zorunda kalan insanları burada tenzih ederim; benim burada tehlike kapsamında değerlendirdiğim grup uyuştucu madde bağımlısı olan; bağımlılığına karşı hiçbir çözüm arayışına gitmeyen; elindeki ve avcundakini bağımlı olduğu maddeye yatırdığı için evsiz olmaktan rahatsızlık duymayan tipler içindi. daha da ilginci; tehlike arzeden bu grubun çoğunlukla siyahilerden oluşmasıydı.)

    grand central market: 1917 yılında kurulan bir market. içinde envai çeşit fast food ve atıştırmalık yiyecek var. internetteki yorumlar, bu marketin bünyesinde bulunan eggslut'a kesinlikle uğramak gerektiğini söylüyordu. emekli maaş kuyruğuna benzeyen bir sıraya girip söyleyebileceğim tek menüyü söyledim (kalanlar bacon içerikliydi). beklemeye değmedi. aynı marketin içinde bulunan şu parçayı daha çok beğendim. görsel adı la bird. lezzet: 4/5, sunum: 3,5/5, hijyen: 3/5, bonus özellik: hiçbir özelliğinin olmaması.

    walk of fame: kesinlikle uğranması gereken bir cadde. 3000'e yakın ünlü figürün yıldızı var. en ünlüler genelde dolby theatre civarında toplanmış. görsel görsel muhammed ali'nin yıldızı duvardaydı; fakat "hz. muhammed'in ismini taşıdığı gerekçesiyle yıldızının kaldırıma taşınmasına razı olmadı" şeklinde bir uyarı metni göremedim. görsel

    caddenin iki yakası boyunca boydan boya yürüyüp dolby theatre ve chinese theatre'ı da görmek gerek. görselgörsel

    petersen automative museum: hem klasik hem de modern arabaların sergilendiği bir müze. ünlü filmlerde rol almış arabaların da kolleksiyonu mevcut. james bond için ayrı bir sergileri var. ben yalnızca şu araba için ziyaret ettim bu müzeyi: görsel back to the future'cılar özel dakikalar yaşacak. görsel

    rodeo drive / beverly hills: eğer kafanızda kurguladığınız la imajı palmiye ağaçlı geniş caddeler, 2-3 katlı katlı malikaneler ve lüks mağazalardan ibaretse doğru adrestesiniz. hayatında bir kere bile rolls royce görmeyen biri olarak burada geçirdiğim bir saat boyunca üç farklı rolls royce gördüm. görsel görsel

    griffith observatory: tepeye konumlandırılmış bir gözlemevi. hollywood yazısını ve şehir manzarasını en iyi görebileceğiniz yerlerden birisi. görsel burada gün batımını izlemek çok keyifli oluyor.görsel görsel görsel

    universal studios: los angeles'taki herhangi bir film stüdyosuna gitmeden şehirden ayrılmamak lazım. harry potter nedeniyle ben universal studios'u seçtim. stüdyoda bazı film karelerinin nasıl çekildğini anlatan animasyonlar mevcut. kesinlikle ve kesinlikle hafta içi gidilmesi gerek. çok talep gören ride'lara katılmak için gerekli olan bekleme süresi kimi zaman 60 dakikaya kadar bile çıkabiliyor. bütçenizin durumuna göre express bilet de alabilirsiniz. (ben gittiğimde express bölümünde bile sıra bekleniyordu.) biletleri de erkenden almaya özen gösterin; çünkü bilet fiyatları haftanın her günü değişkenlik gösteriyor. ben 114 dolara denk getirmiştim; web sitesinde sürekli tetikte olmak gerekli. girmeden önce de mobil uygulamayı indirirseniz rahat edersiniz. bir saat süren universal studio turuna kesinlikle katılmanızı öneririm.

    mekanın içinde de envai çeşit yiyecek içecek opsiyonu var. mümkün olduğunca suya para vermemeye çalışın. herhangi bir alışveriş yapmasanız bile su istendiğinde garsonlar bir bardak su veriyor size. beğendiğim bir özellikti bu, sanırım la'de musluk sularının içilebilir olmasından kaynaklanıyor.

    hogsmeade köyü: görsel
    hogwarts imam hatip lisesi: görsel görsel
    giriş: görsel

    disneyland: la'daki en temel atraksiyonlardan birisi. buraya gitmeden la'yi görmüş sayılmazsınız. maalesef şehre biraz uzak. ben ulaşım işini uber ile halletmiştim.

    bilet sistemi universal studio bölümünde bahsettiğim şekilde işliyor. haftanın farklı günlerinde farklı fiyat tarifesi var. kesinlikle ve kesinlikle hafta içi ziyaret edilmeli. satın aldığınız bilete park hopper opsiyonunu da eklerseniz hem california adventure park hem de disneyland'ı aynı gün içinde ziyaret etme şansı elde edersiniz. (park hopper biletini yaklaşık 180 dolara denk getirmiştim ben.) iki bölümde de benzeri atraksiyonlar var. ani düşüş ve yükseliş yapan rollercoaster'ler bütün bölümlerin asıl temasını oluşturuyor. çocuklara özel bölümler de mevcut. buraya giden çocukların sevinçleri yüzlerinden belliydi. hayatımın hiçbir evresinde bu kadar mutlu çocuğu bir arada görmemiştim. bir ebeveynin çocuğuna yaşatacağı en büyük mutluluklardan birisi. çocuğum olursa bir gün ben de çocuğumu disneyland'e götürme kararı aldım.

    california adventure park'taki şu rollercoaster'ı tek geçerim: görsel
    bu da bir önceki fotoğrafta görülen dönme dolabın zirveye çıktığı anda göreceğiniz manzara: görsel
    meşhur kale: görsel

    yukarıda bahsettiğim rota los angeles için tatmin edici olur. zaman bulanlar malibu'ya da gidebilir. daha fazla zamanı olanlar ise las vegas ve grand canyon'ı görmeli.*

    gezi boyunca insanlarla muhattap olmaktan hiç çekinmemek lazım. la sakinleri oldukça kibar insanlar. "sorry", “thank you” ve "excuse me"leri asla ağızlarından eksik etmiyorlar. (otobüste yaşlı bir amcaya yardım etmiştim. otobüs şoförü otobüsü kenara çekip “thank you sir, much appreciated” demişti. başka bir otobüste ise “şoförler gün boyu trafikte direksiyon sallıyor, dolayısıyla onların sizin teşekkür dileklerinizi duymaya ihtiyaçları var” şeklinde bir uyarı yazısı geçmişti lcd ekrandan:)) hata sizde olsa bile "sorry"yi duymanız oldukça muhtemel. en eğitimli beyaz yakalısından en eğitimsiz hispaniklerde bile bu durum değişmiyor. kapalı ortama girince insanlar size kapıyı tutuyor. adres sorunca seve seve yardım ediyor. insanlar oldukça mutlu ve eğlenceyi doruklarında yaşıyorlar. kimse kimseyi yadırgamıyor; kimse kimseye karışmıyor. oje süren erkekler ve drag queen'lerin sayısı oldukça fazla. şehirde yüksek miktarda özgürlük hakim. homeless'ler ulu orta işemeye bile cesaret eder hale gelmişler. türkiye'de olsaydı esnaftan bir araba dolusu dayak yerlerdi. özgürlüğün son limitinin ne olması gerektiğini bu noktada okuyucuların takdirine bırakıyorum.

    sonuç olarak los angeles güzel bir şehirdir (biraz pahalıdır), ölmeden önce kesinlikle görülmesi gerekir.
hesabın var mı? giriş yap